8 Şubat 2008 Cuma

Sarayköy Kuvvayı Milliyesi - Sarayköylü Gönüllüler / Emin Aslan Tokat





 















Bu günlerde bir taraftan gönüllü celp etmek, bir taraftan da onları teçhiz hususunda işleri ve münakaşaları çoğalan ve önem kazanan Sarayköy Heyeti Milliyesi bünyesini kuvvetlendirmek ve muamelelerine daha çok resmiyet vermek maksadı ile içlerine daha kuvvetli bazı elemanlar almak ve inzibat teşkilatı kurmak suretiyle teşkilatını tevsi etmek zaruretini duydu. Hatta muamelelerinde ve evrakta sırf başkanın imzasıyla iktifa (yetinme) etmeyerek bir de kazdırılacak büyük bir resmi mühürle bütün muamelelerinde (işlemlerinde) heyeti milliyeyi bir kül halinde ilzam etmek için, evrakın resmi bir heyeti milliye mühürü ile mühürlenmesini muvafık (uygun olmak) ve lüzumlu gördü.Ve hemen “ Sarayköy Kazası Heyeti Milliyesi ” Adlı bir mühür kazdırıldı. Artık bundan sonra bütün emir ve kararların altına heyet huzurunda o mühür basılıyordu. Bu mühürle heyeti milliye diğer kurumlarda olduğu gibi mesela başkanın şahsi diktasından kurtarılıyor , ona bir nevi hükmü şahsiyet verilmiş oluyordu. Bu mühürle mühürlü evrakta başkaca reisin imzası dahi olmasa ilgililere bir emir mahiyetinde tesir yapıyor ve muhtevası muhatabı tarafından tereddütsüzce tatbik ediliyordu. Bu ilk kazdırılan tarihi ihtilal mühür ü ile mühürlü mazbata halinde bir belge sureti örnek olarak bu tarihçenin sonuna derce (içine alma-biriktirme) edilmiştir. Bu sarılıda iyi bir talih eseri olarak Sarayköy'ümüze Mithat İzzet adında, tecrübesiz olmakla beraber celadetli (yiğit),dürüst, çalışkan, ufak tefek boyda bir kaymakam Ankara hükümeti tarafından tayin edilerek vazifesi başına gelmişti. Bu zat daima heyeti milliyenin bütün faaliyetini destekliyor ve binaneleyh bu suretle müşterek ve mütesanit çalışmada kazada her işte daima iyi neticeler alınıyordu.Mahalli hükümetle heyeti milliye teşkilatının bu mütesanit çalışması neticesinde “Bu zamanlarda artık işgal bölgelerinde Rumların ve Yunanlıların zulümleri çekilmez hale geldiğinden” Sarayköy 5 Heyeti Milliyesi mahallinde gönüllülerden teşkil edeceği müfrezelerle Nazilli'ye gece baskınları yaparak güzel Nazilli'yi kurtarmak ve oradaki islam ahaliyi düşman zulümlerinden korumak ve onları hürriyetlerine kavuşturmak için sürekli çete harpleri açmak suretiyle harekete geçmek kararını almıştı. Sarayköy Heyeti Milliyesi'nin çok verimli ve heyecanlı, fiili çalışmaları müspet neticeler vermeye başladığı bu sıralarda Denizli müftüsü Ahmet Hulusi Efendi 'nin de Dinar'dan Denizli'ye avdet etmesiyle Denizli'de sukuneti bırakıp bir canlılık hareketi hissedilmeye başlamıştı.Bu sıralarda Sarayköy'de fiili olarak şu faaliyetleri görüyoruz. Heyeti milliye tamamıyla kuvvetlenmiş ve serpilmiş, tehditlerini ve emirlerini kayıtsız şartsız ikaa muktedir (güçlü) adeta bir hükümeti muvakkate gibi dinamik bir otorite haline almıştı.Evvela geniş mikyasta gönüllü toplamak icap ediyordu. Bu maksatla sağa sola memurlar ve heyetler gönderiliyor ve halkı bu yüce gayeye sevk edebilmek için her türlü zoru kullanarak müspet teşebbüslere girişiyordu.
Evvela, Sarayköy'de oturmakta olan Yüzbaşı Süleyman bey kumandasında bir müfreze teşkili ile Nazilli'ye baskına gönderilmesi, heyeti milliyece muvafık görüldü. Bu yüzbaşı Süleyman bey müfrezesinde büyük bir ferefat ve fedakarlıkla çalışan Sarayköylü gönüllülerden tahsildar Yusuf efendi, koca müftü oğlu Ahmet, Halit ve Ferhat efendiler,tahsildar Şefik efendi,tahsil memuru Avni efendi, ayakçıoğlu Ahmet Fuat Dülger, Ömer oğlu Lütfü usta, havuççu Ahmet, Tosunlarlı Yörük Hasan oğlu Halil, İmam oğlu Kara Halil , Hacı Başçavuş zade Ali oğlu Halil İbrahim, Hasköylü Hafız Ahmet efendi, Hacı Mollaoğlu Cemal, Kangır Mehmet çavuş oğluKoca Hasan, Alaiyeli Hasan, Feslihan mahallesinden Salih onbaşı, Borazan Şaban oğlu Osman çavuş,Muhacır Ali Çavuş, Kızılhisarlı süvari Mustafa, Kozalı oğlu Esat, Hacı molla oğlu Ömer, palanın kel Mustan,Yörük Yusuf... vesaire gibi daha adldrını hatırlayamadığım kahraman mücahitlerimizden teşekkül eden bu müfrezeye, Tavaşlı oğlu Ömer bey' in Ahmetli ve Tosunlar köylülerinden kürekkep olarak teşkil ettiği otuz küsur atlı ve “Menderes Güneşi” ismini alan mücahit grubu ile 17/Haziran /1919 da Duacılı köyündenn Molla Bekir (bu zat sonradan Yörük Ali Efe nin Bekir emmisi olarak Yörük Ali Efe çetesinde çalıştığından, Denizli'de karargahında, şimdiki vali konağında, Yörük Ali Efe nin rakibi umum kumandan Demirci Mehmet Efe tarafından öldürülmüştür.) komutasında Kör Hasan, Koca Ahmet, Ahmet oğlu İsmail, Sansar Ali vesair köylülerden kürekkep diğer bir molla Bekir çetesi ile , sonradan Musa Efendi çetesi de ilhak(katma-katılma) ettiler Ve hepsi birleşerek Nazilli istikametinde yola çıkmak üzere hazırlandılar. Daha önceden bu mücahit kuvvetler Sarayköy Heyeti Milliyesi' nce Teçhiz edildikten sonra çarşı meydanında kuyu önünde toplandılar. Kendilerine kuyunun kenarında heyeti milliye namına Emin Arslan Tokat tarafından sureti aşağıda yazılı nutuk söylendi.
“Sevgili hemşehrilerim, bugün aziz vatanımızı pis çizmeleri ile çiğneyen küstah bir düşmanı yurdumuzdan tard etme kararını vermiş bulunuyoruz. Siz kahramanlar da bu büyük ve milli davanın tahakkuku için silaha sarılmış bir halde hareke müheyyasınız. (hazırsınız) Şimdiden gazanız mübarek olsun. İnşallah sağlıkla gider düşmanıkovar ve yurdumuzu kurtarır ve milletimizi de kaybolan istiklaline tekrar kavuşturursunuz. Nazilli de düşman çizmeleri altında bin bir zulüm ve vhşi işkenceler altında inleyen dindaşlarımızı da kurtarır, onları da hürriyetlerine kavuşturusunuz ve pek yakında büyük başarılarla ve gazi olarak yine böylece sağ salim dönersiniz. Selametle gidin yiğit hemşehrilerim”
Bu suretle teşci (kutlanan) edilen Sarayköy mücahitlerinden teşekkül eden müfreze çarşı meydanında toplanan binlerle Sarayköylünün gözyaşları ve coşkun dua ve tekbirleri arasında uğurlandılar. Müfrezeyi teşkil eden ve esasen her biri birer eski muharip asker olan bu hemşehriler Ey Gazi marşını söyleyerek Nazilli istikametinde atlarına binerek hareket ettiler. Bu sıralarda Sarayköy'e 8 Haziran 1919 tarihinde topçu binbaşı Hakkı Bey geldi. Bizim bu vatani hareketimize candan katıldı ve teşvik etti. İki gün sonra da 10/Haziran/1919'da Şehzade Abdülhalin Efendi'yle gelip de İstanbul'a avdet etmek istemeyen yüzbaşı Ekrem Bey komutasındaki mızraklı süvari bölüğü de Sarayköy'e geldi ve aynı gayeye iltihak (katılma)etti. Bu iltihaklar da maneviyatımızı iyice yükseltmişti. Bütün bu milli kuvvetler Sarayköy ilçesinin Menderes kenarındaki Dailli(Yakayurt köyü) genel karargah ittihaz ettiler. Artık Sarayköy tam ve faal bir hudut şehri manzarasını almıştı. Bu tarihten bir gün sonra arefeyi birgün sonra da Ramazan Bayramını kutlayacaktık. Fakat işgal altında inleyen yurttaşlarımızın çekmekte oldukları ızdıraplar bize ağız tadı ile neşeli bayramlar yapmamıza mani oluyordu. Binaneleyh bu mübarek bayramı bir tarafa bırakarak mücahitlerimiz büyük dava için Nazilli istikametinde yola çıkmak üzere idiler ki Denizli'den 14/Haziran/191 günü komiser Hamdi bey refakatindeki mücahitler arasında bilhassa Halil İbrahim oğlu Rüştü, Baytar Cevdet , Kozalı oğlu Ali, baytar hoca zade Ali tevfik, Manastırlı Ragıp, Şerif Ali oğlu Şükrü, Kaşif efendi oğlu Nail, Küçük İsmail Efendi oğlu Vecihi, Komiser Abdülkerim oğlu Mehmet İzzet, mülazım Murat, Abdullah oğlu Mühendis Fevzi, Kızılağa oğlu Şükrü, mülazım Raşit, kasap Ali oğlu Ahmet, Mehmet Efendi oğlu Rıza, müftü zade Fevzi, Halil Hilmi ce saire gibi bazı kimseler nazarı dikkati celbediyordu.
Nihayet bütün bu kuvvetler “Dülger oğlu Lütfü usta ve Havuççu Ahmet gibi gözü açık ve heyeti milliye ye lazım kimseler alı konarak” ve arkaları sıvazlanarak alkışlarla ve büyük törenlerle karayoluyla Nazilli'ye doğru hareket ettiler. O sıralarda Nazilli de Yunanlılar bulunduğundan tren seferleri durmuştu. Mütemadiyen “Salatentuncina” duaları okuyan Sarayköylüler artık her gün heyecanlı tekbirlerle mücahitlerin zafer haberlerini ve müjdelerini bekliyorlardı. Bu maksatla karadan atlı postalar gidip geliyor ve adım adım mücahitlerin hareketleri takip ediliyor ve elde edilen yeni yeni malumat halka bildiriliyordu. Müfrezelerimiz yolda “Ey Gaziler” marşını söyleyerek ilerlerken Sarayköy ve Hamdi bey kuvvetlerinden ayrılan kırk kişilik bir müfreze Sultanhisar' la Atça arasındaki tren köprüsüne, Yörük Ali Efe çetesi de Malgaç köprüsüne önemlice baskınlar yaptılar. Bu baskınların esasen Rum olan istasyon memurları tarafından demiryolu teliyle Aydın ve Nazilli deki Yunan işgal komutanlarına duyurulması ve daha da mübalağlı uçurtmalarla büyük Türk çetelerinin o gece Nazilli'yi basacakları rivayetlerinin ulaşması üzerine Nazilli'deki Yunan taburu hemen Nazilli'yi ateşe vererek koşar adımla Aydın istikametinden çekilmeye daha doğrusu kaçmaya başladı.Artık ertesi günü Nazilli, kuvvetlerimiz tarafından kolayca işgal edildi. Yörük Ali Efe nin saksı başı ile Nazilli sokaklarında artık çalımına payan yoktu.Bu suretle 26 Haziran 1919 tarihinde Nazilli de bir arada olmuştuk. Fakat ne çare ki bir taraftan Nazilli yanıyor, bir taraftan da ekmeksiz ve unsuz kalan halk açlıktan perişan bir hale gelmişti. Nazilli asayişini temine çalışan Ödemişli Denizli polis komiseri Hamdi bey “Nazilli açtır, ekmek yetiştirin” feryadı ile mütema-diyen un ve ekmek istiyordu. Hakikaten Sarayköy ve Denizli fırınlarından Nazilliye durmadan ekmek ve un gönderiliyor, mücahitlerimizin ve Nazillilerin doyurulması çalışılıyordu. Neden sonra Nazilli kendine gelebildi ve çifte bayramı idrak edebildi.
Cephede ve gerilerde cereyan eden bu başarılı faaliyetlere muvazi olarak Denizli müdafai hukuk ve reddi ilhak teşkilatı da bünyesini takviye ederek genişletilmiş ve Denizli Heyeti Milliyesi adıyla teşkil ettikleri ve altı şubeye ayrılan bu genişçe teşkilatta aralarında iş bölümü yaparak daha canlı ve disiplinli bir surette çalışmalara başlamışlardır. Her şubede bir başkan ile iki aza ve bir de katip çalışıyordu.
Her şubede bir başkan ile iki aza ve bir de katip çalışıyordu.
O tarihlerde Denizli Heyeti Milliyesi'nde çalışanlar; Başkan Müftü Ahmet Hulusi Efendi, şubelerde çalışan en nüfuzlu başkan ve üyelerde Tavaslı oğlu Mustafa Bey, Küçükağaoğlu Ali, Nakip Ahmet Ziya , Dr.Kazım, Başkatip Hacı Fakizade Nevzat, Tahir Efendizade Kazım Efendi,Tat Osman oğlu Emin Efendi, Süleyman oğlu Ahmet, Yağcı oğlu Ahmet Baki, Dalamanlızade Mehmet Şükrü, müftüzade Fevzi, Belevli Yusuf, Yzb.Mustafa, Hacı Raşit, Dr. Mazhar Germen ve kalemde inzibat işlerinde çalışan Kapancıoğlu Hulusi, Çakır Efe ve sair beylerdir. Diğer kazalarda ise;
1.Çal Kazası Heyeti Milliyesi ; Başkan müftü İzzet Efendi, aza fabrikacı Necip Bey, Hacı Mahmut Efendi,Ortaköyden Emin Efendi, Ortaköylü Şakir Ağa, Belediye Reisi Hacı Mehmet Ağa, Derviş Efendi,Damatzade Abdullah Efendi, Ahmetzade Osman Efendi, Arapzade Ahmet Efendi, Hacı Mustafazade Tevfik Bey,, Abdurrahmanzade Sadık Efendi, Ahmetzade Derviş, Zeybekzade Ali Ağa, İbrahim Çavuş oğlu Hüseyin, Bekir Ağa oğlu Mustafa ve yedek subay Ahmet Akşit beylerden.
2. Tavas Heyeti Milliyesi : Başkan Kerim'in Osman ağa,azalar şeyh Ali zade Osman Ağa, muallim Mehmet Ali Bey, Nalbant Abdullah Ağa, Şeyh Ali zade Mehmet Kamil , Hırkalı Halil Ağa ve sair zatlardan müteşekkildir.
Buldan ve Çivril kazaları işgal altında olduklarından bir malumat yoktur. İstirdadından sonra Hacı Süleyman Efendi' nin başkanlığında Nazilli de bir heyeti milliye kurulmuştu. Bu heyeti milliyeler vatan müdafaasında bilhassa yiyim ve giyim tedariki bakımından geri işlerde cidden başarılı bir suretle candan çalışmışlar ve vatanın bihakkın minnettarlığını kazanmışlardır. “Yalnız Sarayköy Kazası Heyeti Milliyesi dökülen kanlar müstesna para ve mal olarak yarım milyon liraya yakın fedakarlık yapmıştır.” Bütün bu heyeti milliyelerin yegane düşündükleri vatanın kurtulması için fedakarlıları hesaba katmayarak ne yapmak lazımsa tereddütsüzce ve ciddiyetle yapmaktı.Evvela cepheye mümkün olabildiği kadar fazla miktarda mücahit gönüllü toplayıp sevk işi başta geliyordu. Fakat yalnız gönüllülerle bu işin tam başarılamayacağı anlaşıldığından bazı esnaf erbabını da silah altına celp ve sevk etmek zarureti hissedildi ve 18/Temmuz 1919 da bir nevi heyeti milliyelerce seferberlik ilan edilerek gönüllülerden başka 1300 ila 1310 doğumlularla bütün yedek subaylar celp ve sevk edilmeye başlandı. Nazilli ilk zamanlarda davaya pasif kalmıştı. Başlangıçta müdafaa için halk arasında arap yüzbaşı demekle maruf Jandarma K Yüzbaşı Nuri Bey'in teşviklerine rağmen , eşraftan Hacı Süleyman Efendi nin cesaretsizliğinden halk da ilgisini esirgemiş ve ilk teşebbüsler yürümemişti. Sonradan tehlikenin azametini idrak eden Nazilli lerde davaya katılmışlar ve candan çalışmaya başlamışlardır. Bu geniş ve atılgan faaliyetler artık Yunanlıları bihakkın ürkütmüştü. Sarayköy'de otuz bin mevcutlu bir milis hazırlandığını duyan Yunanlılar endişeler içinde idiler. Bu ciheti İngilizlere şikayet etmiş olacaklar ki, o günlerde hususi trenle bir İngiliz heyeti Sarayköy'e geldi, vaziyeti inceledi. “Bu neticesiz teşebbüslerden vazgeçiniz” tavsiyelerinde bulunarak dönüp gitti. Sonradan anladık ki bu heyetin başkanı Yunan dostu, İngiliz yüzbaşı üniforması giymiş, hakikatte yedek subay olan Söke miyan kumpanyası müdürü Hover imiş. Hover ‘in tavsiyesine ehemmiyet vermeyerek faaliyetini genişleten milli kuvvetlerimizin dağılmaları için teşebbüslerini yenilemek üzere hususi trenle bir deniz albayı başkanlığında ikinci bir İngiliz heyeti daha geldi. Bu heyet istasyonda Sarayköy halkı tarafından karşılandı. Bu karşılama töreni de cidden görülmeye şayandı. Gerek harekette bulunan gönüllü kuvvetlerimizin faaliyetlerini ve gerekse Sarayköy'de toplanıp Yunan ordusunun ilerlemesine mani olacak ve hatta lüzumunda taarruza bile kalkacak olan mefruz kuvvetleri yerinde görmek üzere mütareke komisyonu namına İngiliz Akdeniz filosu amirali Galtrop tarafından gönderilen ve bir deniz albayı başkanlığında Sarayköy'e gelen bu İngiliz askeri heyeti Sarayköy istasyonunda trenden inerken pek asabi ve endişeli idiler. Çünkü bu treni demiryolunun Menderes'i geçtiği noktadaki köprüde milis kuvvetlerimiz tevkif etmiş ve trenin köprüyü geçmesine mani olmuşlardı. Nihayet siyasi bir ingiliz heyeti olarak geçmelerine vuku bulan istizan üzerine belki bizlere de faydası olur düşüncesiyle heyeti milliye müsaade etmişti. Bu hususi müsaade ile Sarayköy'e kadar nöbetçilerimizin nezaretinde gelen bu heyet tabii birçok ihtimalleri düşünerek asabi ve endişeli olmakta haklı idiler.
Sarayköy istasyonunda kadılar dahi sopa ve tek av tüfeklerle silahlanmış oldukları halde binlerle istikballi bu heyetin önüne çıkta. Bilhassa Sarayköylü Adöv Ayşe adındaki mücahit kadınımız diğer bazı silahlı kadınlarla halk içersinden fırlayıp çıkarak İngiliz heyetine karşı yürüyüp, “Efendiler, siz de insaf yok mu, nedir bu yaptığınız? Bu ümmeti Muhammede acımıyor musunuz Bu kudurmuşları bizim üzerimize gönderiyorsunuz. Gelecekleri varsa görecekleri vardır” diyerek tüfeğini kaldırıp heyetin üzerine yürümesi cidden görülmeye değer, heyecanlı bir manzara idi. Heyet hepsini dinledi, konuşmalarda bizzat ben tercümanlık yapıyordum, zira halk heyetin getirdiği Rum tercümanla haklı olarak itimat etmiyordu.Nihayet bu konuşmalarda ve ertesi günü bu heyet önünde ve hükümet avlusunda yapılan binlerce kişilik mitingde “Yunanlıların bu haksız işgal ve mezalimin bunca protestolara rağmen hala devam edip genişlemesi karşısında artık milletin silaha sarılmak mecburiyetinde kaldığı ve binaneleyh Yunan ordusunun bundan sonra olsun daha fazla ilerlemesine ve genişlemesine müsaade edilmemesi ve mezalime bir son verilmesi için kendilerinin kıymetli delaletleri” ni diler mahiyetteki ricalar halkın gözyaşları ve silahlı kuvvetlerin de nümayişleriyle (gösteri) kendilerine anlatıldı. Buna karşı heyetin verdiği cevap “Hakkınız var, tasavvuf edeceğiz, bundan sonra Yunan ordusunun daha fazla ilerlemesine müsaade etmeyeceğiz , müsterih olun ve dağılın!” Mahiyetinde idi.Bu vaade sevinen halk, o geceyi Sarayköy'de Kaymakam Ferit Bey'in evinde geçiren bu İngiliz askeri heyetine karşı ziyafetler vermek ve kendilerine arzuları üzerine atlar tedarik ederek karadan Nazilli istikametinde Yunan işgal sahasına kadar teşvi etmek suretiyle haklarında tezahürat ve misafirperverliklerde bulundu. Fakat ertesi günü geçtiği yerlerde gördüğü milli kuvvetler hakkında malumat edinen bu İngiliz heyeti –ihtimal ki içlerinde İngiliz üniforması giymiş Yunan subayları da vardı- Nazilli'ye avdet eder etmez vaatlerine rağmen milli kuvvetleri az görmüş olacaklar ki (yahutta milli kuvvetlerin daha da çoğalmasına imkan ve meydan vermemek için) Yunan ordusunu taarruza kaldırdılar. Bu manzara karşısında yeise düşen halk artık bütün asabiyetiyle ve tam manasıyla nefsini müdafaa için silaha sarılmak ve savaşmak zaruretini bir daha duydu. Artık nazari mahiyetten ileri gidemeyen protestolar bir tarafa bırakıldı ve tam manasıyla ciddi surette savaşa karar verildi ve milli mücadeleye karar verildi. Asabileşen mücahitlerimiz coşkun bir halde savaşa atıldılar ve Aydın istikametinde taarruzlarına bütün şiddetiyle koyuldular. Bunun için de 27 Haziran 1919 tarihinde bütün mücahit kuvvetler Aydın'a büyük baskın vermek üzere Yunanlıları kovalayarak Umurlu'da toplandılar. Yörük Ali Efe çetesi burada idi. Topçu Binbaşı sı İ.Hakkı ve Binbaşı Hacı Şükrü Beyler de burada idiler. Bu sırada –2 Temmuz da Tavas'tan köpekçi Nuri Efe ve muallim Mehmet Ali Beyler idarelerinde gönderilen bir mücahit grubu da civardaki Serçe Köyüne yerleşti. Tavas' tan mülazım Mümtaz Efendi'nin yıldırım müfrezesi, Hırkalı Halil Ağa müfrezesi,Acıpayam'dan müftü Hasan ve Kızılhisarlı Hasan Efendiler müfrezesi, Acıpayam'dan mülazım Ethem Efe müfrezesi de oradaki kuvvetlere iltihat ettiler. Bu suretle Umurlu adeta büyücek bir karargah halini aldı. Bu kuvvetlere civar halktan da iltihaklar vaki oldu . Artık Aydın'a baskına karar verilmişti. Fakat günü ve saati vardı. Dağınık bir halde bütün kuvvetlerin tensik edilerek taarruzda tek kumanda altında toplanması ve idaresi icap ediyordu. Zira Aydın'da müdafaada muharebeyi kabul etmiş, tam teçhizatlı , yayılmış bir Yunan alayı vardı. Ertesi günü bayram idi. Sarayköy müfreze kumandanı yüzbaşı Süleyman bey acele etti. “Bayram namazını Aydın'da kılacağım” diye kimseyi dinlemeden vaktinden evvel kıtasıyla harekete geçti. Fakat pusuya düştü ve yapılan müsamede kendisi şehit düştü ve hatta mahiyetindeki mücahitlerden Borazan Şaban oğlu Osman Çavuş, Ali Çavuş ve Hamza da bu meydanda şehit düştüler. Borazan Osman Çavuşun Yunanlılar tarafından vahşiyane bir surette dirisinin yüzüldüğü , sonradan cesedi elimize geçtiği zaman görülmüştür.Keza bu müsamede Kızılhisarlı Süvari Mustafa Ali ile Kozalı'nın Esat ağırca, Hacı Molla oğlu Ömer de sağ kolundan olmak üzere yaralandılar. Bu yaralılar tedavileri için savaş gerisi olan Umurlu'ya gönderildiler. Bu harbe Sarayköy' lü binbaşı Hacı Necip zade Etem Bey de (yedek subay Cemal ve 32 nefer süvari ile) iştirak etmiştir. Sarayköylü Mehmet Ali Kaptan'da bu savaşta yararlık göstermiştir.Ertesi günü umumi taarruz başladı.Top yatağından mühimce savaşlar oldu. Yunan alayı dayanıyordu. Yunanlılar top da atıyorlardı. Savaş kızıştı, bizim kuvvetler Yunanlıların karşısında biraz bocaladılar. Bunu gören topçu binbaşısı İsmail Hakkı bey 57. Tümenden daha evvelden ihtiyaten getirttiği iki topu savaşa soktu ve bu toplarla piyadelerimizi korumak için Aydın'a dövmeye başladı, işte o vakit Yunanlılar “Eyvah ! 57.Tümende resmen savaşa katıldı” diyerek endişeye düşmüşler ve bu suretle de maneviyatları çok sarsılmış, biz bunu sonradan duyduk. Esasen daha önceden Yörük Ali tarafından Malgaç köprüsünün basılarak bir Yunan müfrezesinin yok edilmesiyle maneviyatı sönük olan düşman nihayet mücahitlerimizin ser hücumlarına dayanamayarak Müslümanları toplayıp camilere doldurarak üzerlerinden kilitlemiş ve her tarafa ateşe vererek kaçmıştır.28*29/Haziran da Aydın yanıyordu. Artık Aydın kuvvetlerimiz tarafından 30 Haziran 1919 da tamamıyla istirdat (geri almak) edilerek işgal edildi.Yörük Ali Efe hemen Pınarbaı tarafından Aydın'd a girerek hapishaneyi işgal etti. Bütün hapisleri bırakıp yanmakta olan memleketi, yurttaşları kurtarmak için azami bir gayretle çalışıyordu. Fakat maatteessüf (ne yazıkki-maalesef-üzülerek) hareket yüzünden uzun zaman yorgun ve kirli düştüklerinden, Sarayköy' e avdet mecburiyetini hissederek panik halinde kaçmakta olan Düşmanı takip etmemek gibi büyük bir gaflete ve hataya düştüler. Sarayköy'den giden mücahitlerimizin süvarilerden ibaret olanlarının çoğunluğunu teşkil eden kısmı bir gün tozu dumana katarak Sarayköy' e geri döndüler. Tamamıyla Süvari mücahitlerden mürekkep olan bir müfrezemiz karadan Buldan istikametindeki Menderes köprüsünden Sarayköy'e doğru ilerlerken Nazilli ve Aydın'ı istirdat etmelerinden mütevellit zafer neşesi ile vaktiyle kendilerinin çok fenalık eden Rum mahallesi sakinlerini de belki korkutmak amacı ile binlerce cephane sarf ederek havaya silah ata ata ve milli marşlar söyleye söyleye tezahürat yapıyordu. Bütün kasaba halkı kendilerini ta kasaba dışındaki kanar ede istikbale gitmişlerdir.
Mücahitlerimizin gelmesiyle herkes sarmaş dolaş birbirleri ile öpüşüyorlardı. Yaralananlarla şehit olanların yakınları alay içinde beklediklerini bulamayınca bütün halkla beraber matemlere bürünmüş durumda gözleri yaş dolu çığlıklar koparıyorlardı. Alay bu şekilde yine hareket ettikleri yere, çarşı içindeki kuyunun önüne geldi ki şimdi bu yerde mütevazı bir abide dikilmiş olup, yine orada her yıl Sarayköy 'lüler geçmişi hatırlama gayesi ile törenler yapmaktadır. Orada kendilerine yine Heyeti Milliye namına Emin Aslan Tokat “Hoş geldiniz gazi yiğitler, gazanız kutlu olsun, inşallah bu mücadeleyi zafere kadar devam ettireceğiz ve behemehal kazanacağız. Vatan için şehit düşenlerin ruhlarına fatihalar okuyalım ve onların önlerinde secde ile eğilelim” mealindeki nutku ile törene son verildi. Ve herkes evlerine dağıldı.
Bu suretle cephede takip edilmeyen düşman arkasına bakıp kovalanmadığını görünce durdu ve tekrar toparlanarak geri dönme fırsatını buldu. Geriden de yardımcı kuvvetlerde alarak tekrar Aydın üzerine çullandı, Aydın'da kalan mahdut miktardaki milli kuvvetlerimiz gerçi hayli çetin müdafaa harpleri verdiler, ancak Yunanlıların üstün kuvvetleri karşısında duramayarak ricata (geri çekilme) mecbur oldular. Bu suretle güzel Aydın 3/Temmuz/1919 da tekrar Yunanlıların eline düştü. İşte o zaman mücahitlerimiz tarafından Aydın'ı kaybetmeden mütevellit teessürle “Aydın Aydın güzel Aydın, korkma bizden ayrılmadın” marşı yakılarak terennüm edildi. Bu marş hala mekteplerimizde söyleniyor. Aydın dan gerilere doğru ricat etmekte olan kuvvetlerimiz artık nihayet Köşk te tutunabildi ve bir hayli daha ser müdafaa savaşlarından sonra inatla köşk cephesini tesis ettiler. Artık 30/Temmuz/1919 tarihinde umumi karargah kati olarak Köşk te kuruldu ve yerleşti. Bu sırada dağda eşkıyalık yapmakta olan ve hatta o günlerde Bozdoğan hükümet konağını bile basan meşhur eşkıyalardan Demirci Mehmet Efe'nin milli ve hissi duyguları tahrik edilerek Nazilli'den Hacı Süleyman Efendi ve Pirle Beyli köyünden Mehmet bey ve Hamza Bey delaletleriyle (yol göstermeleri) dağdan dağ dan indirilmesi ve şu nazik zamanda vatan müdafaası için vazifeye gelmesi teşebbüsüne geçildi. Yurdunu ve dinini korumak için bu teklifi ve ödevi demirci Mehmet Efe kabul etti ve 20 küsur kızan ile beraber dağdan inip köşk cephesindeki karargaha iltihak (katılmak) etti.
Köşk artık Milli Aydın cephesinin siyasi ve askeri merkezi olmuştu. Bu sırada Köşk'te bir hayli mühim şahsiyetler toplandı. Bunlar Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe, 57. Tümen Komutanı Albay Şefik, Binbaşı İsmail Hakkı, Binbaşı Hacı Şükrü, Yüzbaşı Jandarma K.Nuri, eski milletvekillerinden İlhami, Denizli müftüsü Ahmet Hulusi, Teğmen Zekai ve yedek teğmen Necmi, Dokuzun Hasan Hüseyin Efe, Zurnacı Ali Efe, Dokuzun Mehmet Efe, Sökeli Ali Efe vesaire gibi kimselerdi. Bunların aralarında yapılan bir toplantıda ıslah ve tespiti lüzumuna ve gönüllülerin askeri bir teşkilata bağlanmasına ve Binbaşı Hacı Şükrü Bey'in “Aydın ve havalisi cephe komutanı” sıfatıyla çalışmasına ve Binbaşı Hakkı Bey'in de cephenin topçu komutanı olmasına karar verildi ve işe başlandı. Bu sırada 57. Tümenin subayları güya milis kuvvetlere mensupmuş gibi başlarına poşular sarmıştı. Bu suretle köşk cephesi az çok tanzim ve tensik (düzenleme-tertip etme) edilerek tespit edilebilmiş ve bundan sonrası için düşmanın serbestçe ilerleyişi artık kati olarak durdurulmuştu. Bu cephe bir taraftan Ödemiş istikametine doğru uzatılmış ve adına da Balyanbolu cephesi konmuştu. Yunan ordusu müdafaasız bölgelerde artık silah omuza yürüyemiyordu. Karşısında gönüllü mücahitlerle efe ve zeybeklerden mürekkep az çok bir komuta altında idare edilir teşkilatlı bir kuvvet can siperane bir surette vatan topraklarını kahramanca müdafaaya başlamıştı. Bu silahlı müdafaa, vatani ödevlerini müdrik (olmak-idrak etmek) atılgan, cesur, yurtsever ve celaletli(heybetli-ulu) komutanlar sevk i idaresinde başlangıçta daha ilerlerde mesela İzmir'de Yunanlılar 'ı çıkartmamak suretiyle başlasaydı, şüphesiz Yunan ordusu bu suretle müdafaasız bırakılan topraklarımızda yerli Rumlar' ın da katılmasıyla yuvarlanan kar topu gibi kolaylıkla büyüyüp ilerleyemez ve hiç olmazsa Milen hattını geçemez ve yurdumuz da bu kadar tahrip ettirilmemiş olurdu.
“İhtilaf devletleri tarafından Yunanlılar 'a Milen hattına kadar ilerlemeleri ve bu hattı geçmemeleri emredildiği halde Yunanlılar ortalığı sahipsiz ve müdafaasız bulunca 2/Kasım/1919 tarihinde bu hatta da durmayıp ilerlemişlerdir.” Bundan dolayı evvela İstanbul Hükümeti, sonrada sırasıyla ellerindeki mücehhez (donanmış) müdafaa kuvvetlerine rağmen pasif kalan İzmir'deki askeri otorite “kolordu ve komutanı Nadir paşa” ve nihayet aynı hatayı irtikap (suç işleme)eden Aydın'daki 57.Tümen Komutanlığı “Komutan9ı Albay Şefik” tarih karşısında sorumludurlar. “Güya o sıralarda İzmir' de 17. Kolordu Komutanı Nadir paşa keyfiyeti harbiye nezaretine bildirmiş ve talimat istemiş ise de, Harbiye nazırı Şevket Turgut paşa cevaben; mütareke icabıdır mutavaat (baş eğme-boyun eğme-itaat) ediniz, demişse de Vatan müdafaası için bu cevap Nadir paşa için tabiatıyla bir mazeret olamaz” Bereket versin ki tarihin başladığı günden beri egemen yaşamış, kölelik nedir bilmemiş ve medeniyet aleminde büyük hizmetler ederek ölmez eserler bırakmış yüce Türk milleti ve Türk yurdu bu suretle kutsal ödevlerini yapamayan aciz hükümet adamlar ile komutanların “Bu millet tarih boyunca büyük başarılar ve şanlı zaferler kazandıran ve halen benliğinde onların minnetini taşıdığı kahraman büyük devlet adamları ve komutanlara malik olmakla ne kadar iftihar ederse maatteessüf (ne yazık ki-üzülerek-maalesef) yine tarih boyunca kendisine ihanet eden hain bazı devlet adamlar ile komutanları da rastlamakla o derece dil humdur”
İhaneti karşısında kutsal tanıdığı milli varlığını korumak için bizzat ayaklandı, savaştı ve nihayet bin fedakarlıklarla milli mücadelede zaferi kazanarak bugünkü şanlı ve egemen durumuna kavuştu. Ne ise köşk te tespit edilen cephede düşman yine ara sıra taarruzlar ile kuvvetlerimizi yokluyordu Bereket versin üstün kuvvetlerle yapılan bu düşman saldırıları karşısında cephemizde mücahitlerimizin kahramanca müdafaasında, sala betini8sağlamlık) metanetini muhafaza da devam ediyordu. Fakat İdarede birlik ve iaşe işlerinin tanzim için başka türlü daha geniş bir teşkilata ihtiyaç duyuldu ve bu maksatın temin için binaneleyn Nazilli'de bir kongre toplanmasına karar verildi.



Hiç yorum yok: