8 Şubat 2008 Cuma

Sarayköy Kuvvayı Milliyesi - DENİZLİ VAKASI / Emin Aslan Tokat














DENİZLİ VAKASI :
Cephenin bozulması üzerine Denizli müftüsü arkadaşlarından bir çokları ile beraber Tavas'a göç etmişti, Heyeti Milliye nin yerine bambaşka kimselerden müteşekkil bir aleyhtar zümre iş başına geldi. Liva ‘ da o sırada mutasarrıf da yoktu. U.K.Demirci Mehmet Efe ve Denizli müftüsü Ahmet Hulusi Efendi ile pek de iyi geçinemeyen ve bilhassa müftünün taşkınlıklarına tahammül edemeyen Denizli mutasarrıfı Faik ÖZTIRAK en nazik bir zamanda Liva yı terk ederek Ankara'ya gitmişti. Hakikaten o sıralarda müftü Ahmet Hulusi Efendi arabasının önüne bayraklar astırarak iki yanında muhafızları ile sadrazam vari bir halde kimseyi tanımayarak dolaşır ve çalışır bir halde idi. Müftünün bu haline Liva mutasarrıfı Faik Bey (Faik Öztırak) tahammül edemiyordu.
Mutasarrıf Faik Bey Denizli'yi terk edip gittikten sonra Denizli o nazik zamanda adeta bir hükümetsizlik ve başsızlık hüküm sürüyordu. Bu boşluğu gören ve doldurmak isteyen Heyeti Merkeziye o sırada Muğla mutasarrıflığına tayin edilip de Denizli den geçmekte olan Müştak Lütfi Beyin Denizli'nin o sırada önem kazanan nazik durumundan ötürü Denizli mutasarrıf vekaletinde çalışmasını istedi.Ankara'nın muvafakati ile Müştak Lütfü Bey o sıralarda muvakkat bir zaman için Denizli mutasarrıf vekaletinde bulundu. Fakat Denizli' deki için için kaynaşmaları gören ve ileride kaynaşmaların büyük ve tehlikeli olaylara sebebiyet vereceğinden şüphe eden Müştak Lütfü Bey de Denizli' de kalmayarak hakim beyi mutasarrıf vekilliğine bırakıp alelacele memuriyeti asliyesi başına yani Muğla'ya hareket etti. İşte bu sıralarda artık tamamıyla Denizli' de asayişsizlik baş göstermişti. Bu tehlike karşısında Heyeti Merkeziye de Denizli'yi terk ederek Dinar'a taşındı ve Dinar istasyon memurunun evine yerleşerek çalışmağa başladı.
Denizli hükümetinin aczinden (Jandarma tabur komutanı Hamdi Bey de çok yumuşak ve korkak bir adam olduğundan o sıralarda ortadan kaybolmuştu) istifade eden zeybekler de taşkınlıklarını ve münasebetsizliklerini hayli ileri götürmüşlerdi. Zeybek kızanların bu taşkın hareketlerinden sinirlenen bir kısım Denizli li yurttaşlar pusu kurarak (Tabakhane civarında ve şimdiki talebe yurdu mevkiinde) tüfekle Sökeli Ali Efe yi ve Kara Mustafa'yı ateş ederek öldürdüler. Bunu duyan Umum Komutanı Demirci Mehmet Efe Denizlilere dehşetli surette kızdı. Diğer zeybekler Umum Komutanı Demirci Mehmet Efe yi tahrik için Sökeli Ali Efe nin cesedini yanına getirip önüne uzattılar. Bunu görünce bütün bütün iradesini kaybeden Demirci Mehmet Efe hemen hususi bir trenle ve bir çok zeybek kızanla beraber hemen Goncalı'dan Denizli'ye hareket etti.
O gün Denizli'nin mahşeri andıran manzarası görülmeye değer bir halde idi. Herkes kaçmıştı, Denizli'nin etrafı makineli tüfeklerle ve zeybeklerle kuşatılmıştı, sokaklar pek tenha ve korkunç bir halde idi, Denizli çarşısı zeybekler tarafından tamamıyla yağma edilmişti ve U.K. Demirci Mehmet Efe Denizli'yi yakmak ve ahalisini katletmek kararında idi. Tren Denizli İstasyonuna gelince Umum K. Demirci Mehmet Efe gözlerini kan bürümüş bir halde kendilerini istikbal için istasyona gelen heyet mey anında evvela ilk önüne çıkan kalem reisi Albay Tevfik Bey' i ondan sonra da sırasıyla mutasarrıf vekili hakim beyi ve savcı Mehmet Ali Beyi bizzat kendi eliyle ve kendi tabancasıyla beyinlerine kurşun sıkmak suretiyle öldürdü. Ve oradan doğruca hükümet konağına gidildi, hükümet avlusunda Umum K. Demirci Mehmet Efe cellatlarını çağırdı ve diğer zeybeklerle beraber bütün Denizlileri gözünün önünde kesmelerini emretti. Zeybekler adeta şehir içinde sokaklarda ve caddelerde avcı hattına çıkıp kesecek adam arıyorlardı, yakaladıkları Denizlileri getirip cellada teslim ediyorlardı. Cellat Mustafa ve arkadaşları hükümet karşısındaki boş arsada bu zavallıları enselerinden kesmek suretiyle öldürmeye devam ediyorlardı. Feryat, figan, canhıraş sesler ortalığa dehşet veriyordu. Denizli'nin Heyeti Milliye reisi Müftü Ahmet Hulusi Efendi başta olduğu halde bütün ileri gelenleri Tavas'a kaçmış ve canlarını kurtarabilmişlerdi, halktan birçok kimseler de köylere, kırlara ve dağlara hicret etmişlerdi. Zeybekler bütün evlere girip çıkıyor adam arıyorlardı. Bütün bu kepazelikler 57. Tümen Komutanı Albay Şefik Bey'in gözü önünde cereyan ediyordu. Albay Şefik Bey Umum K.Demirci Mehmet Efe'ye karşı tek kelime söyleyerek bu zavallıların imdatlarına ve şefaatlerine gitmiyordu. Şefik bey adeta taş kesilmişti, karşısındaki arsada cellatlar mütemadiyen çalışıyordu, ki bu arsa adeta kanlar içinde kalarak bir mezbaha halini almıştı. O kadar ki kesilmek için getirilmiş zavallıların önünde bir çok kesilmiş kimseler ölü ve ağır yaralı olarak yatmakta bir çokları da bir taraftan kesilmekte bir kısmı da kurbanlık koyunlar gibi kuyrukta kesilme sıralarını bekliyorlardı. Bu suretle yetmiş seksen kadar zavallı ense ve boğazlarından kesilerek öldürülmüşlerdi. Hatta içlerinden biri (bu zat bir posta telgraf memuru idi.) tamamıyla şah damarı kesilmemiş olmalı ki zeybekler tarafından öldü diye terk edildiği halde sonradan dirildi, hastanede bilahare tedavi altına alınan bu zavallı yurttaşımız bugün hala malul bir halde Denizli' de yaşamaktadır.
Denizli'den Tavas'a kaçan Denizlilerin peşinden U.K. Demirci Mehmet Efe' nin kızanları ile Tavas'a giderek orada onları da cezalandırması ihtimali vardı, fakat bereket versin Tavaslılar ve Köpekçi Nuri Efe buna mani oldular. Demirci Mehmet Efe ye haber göndererek “eğer Tavas'a gelirsen ateşle karşılaşacaksın” dediler. Umum K. Demirci Mehmet Efe Tavaslıların bu hareketlerinden ve mukabelesinden korkarak artık Tavas'a gitmekten vazgeçti.
Bu dramatik manzara bu şekilde devam ederken korkudan kimse müdahale edip de bu feci hale bir nihayet vermek cesaret ve teşebbüsünde bulunamıyordu. Nihayet Sarayköylü Şıh Tahir Efendi isminde bir zat pür heybet efenin yanına geldi ve karşısına dikildi, efe şıha baktı, şıh sakalını karıştırarak ve yüzünü havaya dikerek heybetle (şıh uzun boylu, iri yarı, nurani yüzlü, uzun ve ak sakallı, emir sarıklı bi zattı) “Efe yeter...emir bu kadar.... yoksaaaa...” dedi, efe de “yeminim var Denizli'yi yakacağım, Denizli'leri keseceğim” dedi” Şeyh Tahir Efendi de “hemen şimdi kabiristanı yak yeminin yerine gelir”dedi. Sarayköy' lü Şeyh Tahir Efendi'nin bu kesin ve sert müdahalesinden efenin maneviyatı sarsıldı ve esasen de bu manzaranın dehşetinden kendisi de ürkmüş olacak ki cellatlarına ve kızanlarına “Durunnn” emrini verdi, hemen tenekelerle gaz ve benzin yüklü arabalar kabristana gitti ve kabristan ateşlendi, bu suretle de efenin yemini şeyhin kavli üzere yerine getirilmiş oldu. Şeyh Tahir Efendinin ısrarı üzerine artık Denizli'de bir umumi af ilan edilmişti. “Herkes gelsin işiyle gücüyle meşgulolsun bundan sonra kimsenin kılına dokunulmayacaktır, Allah efeme ömürler versin diye” del lal deli Mahmut tarafından nidalar yapıldı, buna rağmen efenin sözüne itimat etmeyen Denizli ler bir türlü şehre gelemiyorlardı, şehir bomboş sokaklarda tenhalığını muhafaza ediyordu, ben ertesi günü Denizli'de bir gömlek almak için Bayram yerinde ve kale içindeki dükkanlarda dolaştım, fakat bütün dükkanlar kapalı veya yağma edilmiş vaziyette bulduğumdan aradığımı bulamamış idim. Demirci Mehmet efe ise kendisine genel karargah itti has ettiği şimdiki Vali konağında Albay Şefik beyle beraber keyif edip saltanat sürüyordu. Hatta o sıralarda Sarayköy'de bulunan Yörük Ali Efenin Duacalı Köylü Bekir Emmisini nezdine davet etmişti, saf olan Bekir Emmi desiseden başka bir şey olmayan bu davete icabet etti. Fakat Bekir emmi hala bu davetten geri dönmemiştir. Albay Şefik Bey ödü kopmuş bir halde ruhi hastalıklar içinde çırpınıyordu. (Bu sıralarda güya doktor tedaviye muhtaç raporu ile kendisini izinli göndermek istemiş ise de bu izin merkezce terbiç edilmemiştir) Denizli llerin efe Denizli'de kaldıkça geriye dönmeyecekleri artık anlaşılmıştı, bunu anlayan efe de Sarayköy' lü şeyh Tahir efendinin ısrarı ile “Efe sen artık buradan git” tavsiyesi ile Denizli' yi terk ederek karargahını tekrar Goncalı' ya taşıdı.
Bu tehlikeli günlerden bir gün olacak ki Sarayköy kazası Heyeti Milliye Katibi İbanoğlu Hüseyin Efendi “Belki bu gece Yunan ordusu Sarayköy'e girecek, evraklarımızla mührümüz düşman eline geçmesin düşüncesi ile Heyeti milliyenin bütün evrakını, mührünü ve hesap defterini kuyuya atarak güya bizi muhtemel bir tehlikeden kurtarmış, arkadaşlarla beraber katibin bu halinden ve yaptığından çok acı duyduk. Zira nesli atiye birer tarih me' azı belgesi olacak olan bu değerli evrak ve dokümanlar kuyuda suyun içinde tamamıyla erimiş helva gibi yazıları okunmaz bir hale gelmişti. Sonra ben bunları kuyudan çıkardım, kuruttum fakat ne çare ki defterleri bazı kanatları müstesna erimiş, bozulmuştu. Mühür de bulunmadı. Bu fersude ve silik belgelerden bir kısmını bir eser yazacağından bahsi ile Celal Bayar bazı notlarımla beraber benden istedi ve aldı.

SONUÇ :

Aziz Türk Gençliği, tekrar ediyorum seni bu pürüzsüz Yurtta bu günkü şanlı varlığa ulaştıran büyüklerinin bu güzel durumu elde edinceye kadar bu alanda gösterdiği celadet ve kahramanlıklar görülüyor ki maddi ölçülere sığmayacak kadar geniş ve büyüktür. Bu ihtişamlı varlığı meçhul şehitleri ve gazileri önünde saygı ile eğilelim. Milletimizin o kara günlerinde kendilerine önderlik eden değerli büyüklerimize bin minnet bin şükran....

Türk genci, unutma ki, Atatürk ve İnönü Yurdu ve Cumhuriyeti sana emanet etti. Bu Yüce emaneti omuzlarında daima kıvanç ile taşı, yükselt ve ecdadına layık olmağa çalış ve onunla ve ona müntesip olmakla da iftihar et.

“Ne mutlu Türk'üm diyene “ , Dünyalar durdukça var olsun Yüce Milletimiz..

Emin Aslan TOKAT
Sarayköy Heyeti Milliye Başkanı
ve Aydın Cenup Cephesi Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak Heyeti Merkeziyesi Üyelerinden
Sarayköy-Denizli 01/03/1942


Hiç yorum yok: