16 Aralık 2022 Cuma

MİLLİ MÜCADELE YILLARINA DAİR, GERALİLİ GİRGİN KÖKENLİ DOSTLARA AİT BİR PAYLAŞIM / Atila Girgin

 


MİLLİ MÜCADELE YILLARINA DAİR, GERALİLİ GİRGİN KÖKENLİ DOSTLARA AİT BİR PAYLAŞIM / Atila Girgin

Köy Enstitülü öğretmenlerimizden rahmetli Hüseyin GİRGİN'den aldığımız bilgilere göre; Kirdiler (DUDU*HÜSEYİN) adlı sülalenin Hacı ve Mehmet Ali ad'lı evlatları Cumhuriyet dönemini görememiş, Osmanlı dönemindeki savaşlar esnasında şehit düşmüş sevgili büyüklerimizdir. Askerlikleri boyunca bulundukları cepheler konusundaki bilgiler sınırlıdır. Çanakkale yada önceki savaşlarda şehit düştükleri bildirilmekte olup, güvenilir bilgilere ulaşılamamıştır.


Nüfus kaydı araştırmalarındada bu sülalenin soy kütüğünde Ailenin anne ve babaları olan Dudu ve Hüseyin ile evlatları Hacı ve Mehmet Ali kayıtlarda bulunmamaktadır.
GİRGİN kökenli ailenin soy kütüğü kayıtlarında sıra no;1'de ailenin 3. evladı İsmail, sırada: 2' de ailenin 4. evladı Halil bulunmaktadır. Kayıtlarda ulaşamadığımız önceki büyüklerimizide rahmet ve saygıyla anıyoruz.

Resmi kayıtlardan ulaşılamayan bu güzel insanlar yakınları olan bizlerin gönül ve anılarında herdaim unutulmayanlar arasında saygın yerlerini almaya devam etmektedirler.

​Aynı ailenin soy kütük kayıtlarındaki 1'no: da görünen İsmail GİRGİN nam – ı diğer İsmail Çavuş, hem Çanakkale savaşına katılmış, hem de kurtuluş savaşı yıllarında Batı cephesinde savaşmış, İsmet Paşanın karargah çavuşluğunu yapmış, istiklal madalyalı sevgili büyüğümüzdür. Milli Mücadelemize katkıda bulunan, yaşadığımız toprakların bizlere yurt olarak kalmasını sağlayan tüm kahramanlarımızı rahmet ve saygıyla anıyoruz. Işıklar içerisinde yatsınlar.

Sevgili büyüklerimize ilişkin Oluşturulan fotoğraf galerisinden görsellerle sizleri bir zaman tüneli turuna davet ediyor, anımsanmalarına katkı sunmak istiyoruz.

​Yine aşağıda izleyeceğiniz videoyla hem sevgili büyüklerimizi, hemde değişik cephelerden şehit olup'ta belki vatan topraklarına bile kavuşamadan sonsuzluğa uğurladığımız, şehadete ulaşan askerlerimizi rahmet saygı ve özlemle anıyoruz. Toprakları bol, cennet mekanları olsun.
* * * * * * * * *
İZLEMEK İÇİN BAĞLANTIYI TIKLAYINIZ

https://www.youtube.com/watch?v=apFxKngHe2s&t=12s

15 Aralık 2022 Perşembe

SARAYKÖYDEN YEMEN ELLERİNE GİDEN BİR ASKER: SARAYKÖYLÜ BİR HEMŞEHRİMİZE ...


SARAYKÖYLÜ BİR HEMŞERİMİZE İLİŞKİN HÜZÜN DOLU BİR PAYLAŞIM / Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk İhtilali

.......................................
Şahidi olduğum bir hadiseyi hüzünlü anmak isterim. 1928 yılında Adliye Vekili sıfatıyla Cumhuriyet Adliyesini teftiş ediyordum.

Denizli'de bir aralık hastaneyi ziyaret etmek istedim. Ziyaret ettim, hem hediyelerimi dağıtıyor, hem de hastaların hatırlarını soruyordum. Bir hasta ile aramda şöyle bir konuşma oldu.

“Hemşeri nasılsın?...”

Saçı sakalı karışmış, perişan bir hal gösteren hasta, dökük dişleri arasından bana birşeyler söyledi. Fakat ben bunları anlayamadım. Arapça mı, Farsça mı, Türkçe mi? Anlaşılmıyordu.

Hasta başını salladı ve sustu.

Doktorlardan öğrendim ki bu adamcağız Denizli' nin Sarayköy kazasından imiş. Henüz Yemen' den gelmiş. Sarayköyde akrabalarından kimseyi bulamamış. Kendi memleketinin havasıyla uyuşamamış ve hastalanarak, hastaneye düşmüş.

Hasta 50 yaşlarında vardı.

Aşağı yukarı Yemen' de 30 yıl kalmış...Orada unutulmuş. Cumhuriyet kurulunca İmam Yahya'nın yardımıyla memleketine dönebilmiş.

Fakat ne dönüş!...

Ana dili Türkçeyi unutacak hale gelmişve özmemleketin havasıyla uyuşamayarak hastanelere düşmüş.

Kim bilir bu gibi kardeşlerden daha nicelerinin haberlerini, ak saçlı ana ve babaları fersiz gözleriyle uzak yollara bakarak, hala beklemektedirler.....
* * * * * * * * *
KAYNAK: Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk İhtilali III, sh. 116, Cumhuriyet Yayınları
* * * * * * * * *

7 Aralık 2022 Çarşamba

KADINLAR, BİZİM KADINLARIMIZ / Alper Akçam

 


KADINLAR, BİZİM KADINLARIMIZ / Alper Akçam…


5 Aralık tarihi, hem Dünya Kadın Hakları günü, hem 1934 yılında Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verildiği gün olarak kadınlarımızı onurla, gururla andığımız bir gün…


Emperyalizme karşı bir mazlum milletin, yeryüzünün ilk büyük ve şanlı direnişi Kurtuluş Savaşı’nı tamamlamasından sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gâzi Mustafa Kemal’in öncülüğünde yapılan demokratik değişimlerle, birçok Batı ülkesinden çok daha önce, 5 Aralık 1934 günü, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verildi ve 17 milletvekillik bir kontenjan ayrıldı…


Kuşkusuz, yalnızca kadın hakları konusunda değil, laik, parasız ve karma eğitim, bağımsız yargı, yasalar karşısında yurttaş eşitliği ve daha birçok konuda önemli değişimlere yol açmış Cumhuriyet Kültür Devrimi sürecinde kadınlarımızın yalnızca “bekleyen” edilgen bir özne olmadıklarını, dişle, tırnakla varlıklarını kanıtladıklarını, Kurtuluş Savaşı’nda da, sonrasında da, Kybele analara, Tanrıça Umaylara yakışan bir duruş ve mücadele sergilediklerini vurgulamakta da yarar olacaktır.


Kurtuluş Savaşı, Anadolu ve Urumeli kadınının tarih sahnesinde var oluşunu kanıtladığı bir şanlı direniş olarak da tarihe geçmiştir. Kurtuluş Savaşı kahramanlarından ve sonrasının devrimci Maarif Vekili, genç yaşta aramızdan ayrılmış Mustafa Necati, savaş yıllarında Çankırı yöresinde rastladıkları bir kağnı kolunu şöyle anlatır:


Biz soğuktan yamçılar altında bile titrerken tek yorganını da arabaya örten bir ninenin çıplak ayaklarıyla karları çiğnediğini görünce içimden takdirle karışık bir merhamet sızladı; arkasına sardığı peştamalı içinde arasına hıçkıran bir çocuğun üzerine bile örtmeden yorganını niçin arabaya serdiğini sormak fikrini duydum (…)


Kar serpeliyor, millet malıdır nem kapmasın evladım!’ dedi ve yorganın uçlarını iyice serdi.” (Alıntılayan Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Kadınları, s. 12)


Bir kısmı İstanbul’dan gizlice kaçırılan, çoğunluğu ise Sovyetler’den deniz yoluyla önce Trabzon’a, arkasından İnebolu’ya gelen cephanenin Ankara’ya doğru sevk işini gerçekleştirenler neredeyse tamamen kadınlardır. 


Birden çok kaynakta yer alan, Kastamonu girişinde gece soğuktan donup kaskatı kalmış, sabahında ölüsü bulunmuş bir kadının kağnısından gelen ağlama sesiyle bulunan yaşamakta olan küçük bebek, (Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Kadınları, s 234), Sakarya Savaşı sırasında yaralanıp Keskin hastanesine götürülen Albay Hulusi (Atak)’ın tanık olduğu bir doğum olayı Anadolu kadınının erkeğinden geri kalmayan mücadeleci ruhunu vurgulayan önemli olaylardır. 


“Cephane kollarında bulunan hamile bir kadın bir erkek çocuk doğurmuştu. Bu kadını hastaneye yatırmak üzere geriye çevirmek istediler. Fakat yorgunluk ve çektiği ıstıraplarla benzi solmuş olan hasta kadın: Cephedeki silah cephane bekliyor, oraya cephane yetiştirmeliyim. Geriye dönemem dedi.” (Alıntılayan Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Kadınları, s. 241)


Amerikalı kadın yazar Ann Biridge’nin Devrim Yolu adlı kitabı da İnebolu-Ankara yolunda silah ve cephane ulaşımını anlatır. “Daha şaşırtıcı olanı bu insanların dörtte üçünden fazlasının kadın oluşuydu. Pembe eteklikli bölgesel giysiler ve parlak çiçekli şalvarlar giyen kadınların bazıları sırtlarına sarılı yükle beraber, kucaklarında emzikli bebeklerini taşıyorlar, bazılarının arkasında ise kaygan çamurda kısa adımlarla yürüyen iki veya üç küçük çocuk bulunuyordu. (…) 


Henüz hiçbir heykeltıraşın taş üzerinde şekillendiremediği, ağır yük taşıyan kadınlar analarının yanında otlayan buzağılar gibi onların ardında yürüyen çocuklara ait heykelleşmiş görüntüler, karlar altında ve dondurucu soğukta yorgun argın yol alacaklardı.” (Alıntılayan, Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Kadınları, s. 245)


Fransız Petit Parisien muhabiri Schliklen’in 3 Mayıs 1922 tarihli, beş gün sonra Kuvayı Milliye’ye düşmanca yazılarıyla tanınan Peyamı Sabah’ta yayımlanan gözlemleri de ilginçtir “(…)Sırf kadınlardan oluşan öyle kafilelere rastladım ki, doğrudan doğruya sırtlarında harp eden orduya mahsus obüs sandıkları, yiyecek taşıyorlardı. Bu halkı böyle harekete geçiren hiçbir kanuni mecburiyet değildir.” (Alıntılayan, Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Kadınları, s. 246)


Tarihçi Lord Kinross’un anlattıklarını da anmakta yarar olabilir: “Şalvarlı, cepkenli ve yün dolaklı kadınlar kağnılarını dağlardan, tepelerden aşırarak, saatte beş kilometrelik bir hızla yüzlerce kilometre uzaklıktaki cepheye doğru yol alıyorlar, kağnılar Sümerler zamanındaki gibi gıcırtılı sesler çıkararak ilerliyordu. Kadınların çoğu, bebeklerini sırtlarına bağlamışlar. Top mermilerini ve cephane sandıklarını kağnılara yüklüyorlar. Omuzlarına birer mermi yükleyerek taşıyorlar, çoğu zaman çocuklarının yağmurda kalmasını göze alarak, çocuklarının örtülerini yağmurdan korumak için top mermilerinin üzerine dikkatle örtüyorlardı. 


Kağnılar kırılıp yolda kalınca içindekileri sırtlarına yükleyip kilometrelerce taşıyorlardı. Evlerinde kalan kadınlar ise, hayvanlara, araçlara Hükümetçe el konulmuş olmasına aldırış etmeden tohum ekiyor, çapa yapıyor, ekip biçiyor ve savaşan orduya yiyecek yetiştirmeye çalışıyordu.” (Alıntılayan, Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Kadınları, s. 247)


Yalnızca cephane taşıma içinde değil, cephede tetik çekerek savaşa katılan kadınlar da vardır. “Yörük Ali’nin adı her tarafta dolaştı. Başına daha çok kızanlar toplandı. Bunlar arasında birçok kadın vardı. Hepsi silahlı idi. Bunlar içindeki Emire Ayşe yaman bir çeteci idi. Çok cesur bir nişancı idi.” (Enver Behnan Şapolyo’dan alıntılayan, Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Kadınları, s. 275) İki oğlunu Kurtuluş Savaşı’nda şehit vermiş Emire Ayşe, Büyük Taarruz’dan sonra binbaşı rütbesine kadar yükselmiştir.


Kurtuluş Savaşı’na gönüllü hemşire olarak katılan Halide Edip sırasıyla onbaşı, çavuş ve başçavuş rütbelerini almıştır.


Bir subayın eşi olan Erzurumlu Kara Fatma, kocasının ölümünden sonra kendisi savaşa katılmış, müfreze komutanı olarak 1. ve 2. İnönü savaşlarında birliğinin başında yer alıp üsteğmenliğe kadar yükselmiştir. Kendisine bağlanan üsteğmenlik maaşını da Kızılay’a bağışlayan bu kahraman kadın yoksulluk içindeyken 1955 yılında kendisine yeniden maaş bağlanır ve bir yıl sonra 1956 tarihinde de ölür. Kurtuluş Savaşı kahramanları arasında savaşta vurularak ölen Halil Efe’nin eşi Gördesli Makbule’nin adını anmadan geçmek olmayacaktır. Tarsuslu Kara Fatma diye de bilinen Adile Hala da sekiz kişilik çetesiyle Afyon savaşlarına katılmıştır.


22 Mayıs 1922 tarihli İstanbul mitingi konuşmacılarından olan üniversite öğrencisi Saime de hakkında tutuklama kararış çıkınca Ankara’ya geçmiş, cephe gerisinde haber alma işlerinde çalışmış ve İzmit’te yaralanmıştır.


Pembe eteklikleriyle, parlak çiçekli şalvarlarıyla yabancı yazarların gözüne girebilmeyi başarabilmiş bu kadınlar, ne yazık ki seksen yıl sonra dahi kendi ülkelerinin geleneğini “çarşaf ve gönüllü kabullenilmiş erkek egemen din baskısı olarak” gören liberal geçinen aydınları tarafından bilinemeyecekler; çünkü onlar, kendi ülke gerçekliklerini Ettienne Copeaux, Eric Jan Zürker gibi Şarkiyatçı Batılılardan öğrenmeyi yeğleyeceklerdir (Bakınız, Anadolu Rönesansı adlı kitabımda medeni kanun vb üzerine açtığımız tartışmalar.)


Cumhuriyet’le birlikte Anadolu’ya geçmiş çoğunluğu asker olan aydın Türk erkeğinin karşısına çıkmış kırsal alandaki kadının kültür ve edebiyattaki yeri de hızla farklılaşmaya başlayacaktır.


Kadının toplumsal yapı içinde yer alma mücadelesinde Nezihe Muhiddin’in çok önemli bir yeri olduğu yadsınamaz.16 Haziran 1923 tarihinde Kadınlar Halk Fırkası kuruluşu için başvurur Nezihe Muhiddin. Bu başvurusu, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın henüz adının konmamış olduğu bir erken zamana aittir ve kadınlar seçme ve seçme haklarına sahip olmadıklarından başvurusu geri çevrilince, Nezihe Muhiddin Türk Kadınlar Birliği’ni kurar. O dönem çalışmaları nedeniyle içinde bulunduğu aydın çevre tarafından neredeyse linçe uğratılan Nezihe Muhiddin 1925-1927 yılları arasında Türk Kadın Yolu adlı dergide mücadelesini sürdürmeye devam etmiş, ne yazık ki, yine belli çevreler tarafından kurulan bir komplo ile dergi ve örgütlenme çalışmalarından da uzaklaştırılmıştır…


Kurtuluş Savaşı yıllarına kadar yasalar karşısında neredeyse yok sayılmış Türk kadınına 20 Mart 1930'da belediye seçimlerinde seçme hakkı verildi. 1933'te, Köy Kanunu'nda yapılan değişiklikle, köy heyetine seçilme olanağı da sağlandı. 5 Aralık 1934 tarihinde yapılan milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı kazanan kadınlara mecliste 18 sandalye ayrılmıştı.


Cumhuriyet dönemi romanında, kadın da etkin bir özne olmak doğrultusunda adımlar atmaya başlar. Kurtuluş savaşı roman ve hikâyelerinin karakterleri arasında kahramanlık gösteren kadınlar, kadın öğretmenler yer alır. Yine de kadın ikincil cins olma, erkek bakış açısıyla anlatılma özelliğinden kurtulamamıştır. Yüzlerce yıllık Osmanlı yozlaşmasının toplumsal yaşamda geri plana ittiği, ikincil cins olarak gördüğü kadının edebiyattaki başkaldırış diyebileceğimiz, hak ettiği eşit cins yerine dönüşünü sağlayan asıl büyük değişim ise ‘Köy Enstitüleri’nin kurulması, bu okullardan çıkan halk kültürünün derin dip dalgaları içinde yetişmiş yazarların ülkede bir yenidendoğuş hamlesi gibi ortaya çıkması ile gerçekleşebilmiştir.


5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ve Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı Verilmesi Günü olarak kutlarken Halide Edip’ten Nezihe Muhiddin’e kadın hakları için mücadele eden kadınlarımızı da saygı ve minnetle anıyoruz…

Geleceğin aydınlık, onurlu ve mutlu Türkiyesi kadınlarımızın vereceği mücadele ile kurulacaktır…

Selam olsun en az yarımız olan kadınlarımıza…

5 Aralık 2022, Alper Akçam

* * * * * * * * *

KAYNAK: “Alper Akçam” FACEBOOK SAYFASI

* * * * ** * * * *

27 Kasım 2022 Pazar

Tarihi, oyunları, kültürüyle ZEYBEK ve EFE / Kubilay Kızıldenizli

 Tarihi, oyunları, kültürüyle ZEYBEK ve EFE / Kubilay Kızıldenizli


En büyük Efe’miz Atatürk’ün aziz hatırasına’: Efe ve zeybeklerin kökeni sözcükte gizli

Kuşkusuz bir sözcüğün kökeni, içerdiği anlam nedeniyle önemlidir. Özellikle 'zeybek' ve 'efe'nin içerdiği anlamla, Türklerin tarih boyunca edindiği ve kanıtlanmış özellikleri olan kahramanlık, liderlik, fedakârlık, elseverlik gibi sıfatların anlamının aynı olması dikkat çekici.


KUBİLAY KIZILDENİZLİ (YAREN ZEYBEK KULÜBÜ)


Efeler ve zeybeklerden günümüze, sadece gösterişli giysileri, erkeksi dans figürleri ve zaman zaman sazın ama esasen davul ve zurnanın eşlik ettiği içimizi ısıtan müzikleri kaldı. Zeybekler, günümüzün en iyi zeybek dans icracısı olarak kabul edilen değerli Evrim Çetin’in (1) dediği gibi Aydın ve yöresinde doğmuş ve “bir su damlası suya düştükten sonra halkalar halinde Muğla, Denizli, İzmir, Uşak, Burdur, Antalya, Isparta, Afyon, Manisa, Balıkesir, Çanakkale, Bursa, Kütahya ve hatta Kastamonu’ya kadar yayılmıştır.” Bununla birlikte ileride de göreceğimiz gibi doğduğu yörenin Efes ve İzmir olduğunu belirten araştırmacılar da mevcut. Zeybekler, yöre halkı tarafından desteklenip korunmuş, Atçalı Kel Mehmet gibi Osmanlı’ya örgütlü olarak başkaldırarak tüm Batı Anadolu’da başa geçip daha âdil bir vergi sistemi ile halkın çıkarlarını korumuş, kendi zeybek alaylarıyla Osmanlı döneminde yurt savunmasında görev almış ve nihayetinde Yörük Ali Efe ve Demirci Mehmet Efe’nin önderliğinde Batı Anadolu Kuvayi Milliye’yi örgütleyerek Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında önemli rol oynamışlardır. Bu son tarihsel görevlerinden sonra “düze” inerek Cumhuriyet’le kucaklaşmışlardır.


HALA YAŞAYAN MÜZİKLERİ VE FİGÜRLERİ


Kuşkusuz popüler tarzda yazılmış bu yazı dizisi, okuyucuyu bu konuda tamamen bilinçlendirmeyi hedefleyen bir akademik çalışma değildir. Bununla birlikte bu yazı dizisinde sarf edilen her bir sözcüğün arkasında bilim insanları tarafından yapılmış çalışmaların izi bulunmaktadır.

Bu yazı dizisinde, “zeybekler kimlerdir, hangi sosyal ve ekonomik koşullarda ortaya çıktılar, neden çıktılar, oyunlarına eşlik ettikleri müzikleri ve figürleri neden kurumsal olarak ortadan kalktıktan yüzyıl sonra bile dinleyen ve izleyenleri etkilemeye devam etmektedir” gibi sorulara verilen yanıtlar derlenmeye çalışılmıştır.

Genellikle her araştırmacı öncelikle efe ve zeybek sözcüklerinin kökenini araştırarak Türkçe veya başka bir dil ile bağı olup olmadığına bakmışlar. Bu konuda günümüzde dikkati çeken iki önemli araştırmacı var. Bu araştırmacılar, Onur Akdoğu ve Ali Haydar Avcı’dır. Nitekim bu yazı dizimizde, Onur Akdoğu’nun 3 ciltlik “Bir Başkaldırı Öyküsü Zeybekler, Tarihi, Ezgileri ve Dansları” ve Ali Haydar Avcı’nın “Zeybeklik ve Zeybekler Tarihi” adlı kitaplarını esas aldık. Yine Sabahattin Burhan’ın “Yörük Ali Efe, Çakırcalı Mehmed Efe”, Ali Haydar Avcı’nın “Atçalı Kel Mehmet İsyanı” adlı kitapları ve Mehmet Ali Türk’ün ‘Aydın Yöresine ait 9/4’lük Zeybeklerde Yöresel ve TRT Ritim İcrâlarının Karşılaştırılması’ konulu yüksek lisans tezi bu yazı dizisine kaynak olmuştur. Kuşkusuz tüm bu araştırmacılar da kendilerinden önce gelen önemli araştırmacılar ve günlük gazetelerden yararlanarak eserlerini meydana getirdiler.


ZEYBEK VE EFE SÖZCÜKLERİNİN KÖKENİ


Zeybek sözcüğünün kökenini Çağataycaya dayandıran araştırmacılar da var, Yunancaya dayandıranlar da ve zeybekler ele avuca sığmadığı için “zıypmak, zıplamak, zeybek” gibi zamanla sözcük evrilmesine dayandıran araştırmacılar da var. Ancak gerçekten de Çağatayca sözlüğünde “kısa boylu, gerdanı ve boynu kısa olan adam” anlamında “zeybak” sözcüğü bulunuyor. Ahmet Vefik Paşa’nın sözlüğünde ise “hafif tüfekçi asker-piyade”, Selçuklular zamanında Aydın ve Teke yöresinden toplanarak Mısır’a gönderilen Zeybak, zaptiye askeri isimlendirmesi ve Özbekçede Şaybak adıyla yine yaya asker anlamlarıyla kullanılmış. Ayrıca tarihçi Hammer, Özbek Han’ından bahsederken Şeybek olarak not düşmüş.

Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lügati’t Türk’ünde ise Saybak sözcüğünü oluşturan ilk hecesi Say’ın, ‘katı, taşlık, vücuda giyilen zırh’ ve ikinci hece olan Bak’ın ise ‘sağlam, sıkı, güçlü’ anlamları olduğu belirtiliyor. Böylece “saybak”tan zamanla evrilen sözcükten “sağlam, güçlü, koruyucu” anlamına gelen zeybek sözcüğüne ulaşılıyor. Akdoğu’nun da katıldığı bu hipoteze Ali Haydar Avcı gibi bazı araştırmacılar “çok zorlama olduğu” yönünde karşı çıkıyor ve bu konuda maalesef bir uzlaşı bulunmuyor. Ali Haydar Avcı, “Zeybeklik ve Zeybekler Tarihi” (2) adlı yapıtında bu konuya geniş yer ayırmış ve aslında araştırmacılar tarafından “Türk dilinin ve sözcüklerin yöresel anlamlarının bilinmediği” eleştirisini yaptıktan sonra “Zağmak” sözcüğü üzerinde durarak bu sözcüğün bölgelere göre ‘kaçmak, kayar gibi akıp gitmek, hareket etmek, hızla bir yere gitmek, yaman, atik, çevik’ gibi anlamlarına atıfta bulunup, “mak” ekinin pekiştirici bir etkisi olduğunu belirterek zamanla “zağmak” sözcüğünün zeybek sözcüğüne dönüşmüş olabileceğini belirtmektedir.

Hemen her araştırmacı zeybek sözcüğünün kökeni konusuna yapıtlarında yer ayırmış, kendilerinden önce söylenenleri derlemişler ve kendi birikim ve kanaatlerine göre bir sonuca ulaşmışlardır. Ancak hepsi de, zeybeklerin hızla hareket eden dinamik yapıları nedeniyle, geçmişe doğru giderek hem ses uyumu açısından hem de sözcük anlamı bakımından bu tanıma uyan sözcüklerin peşine düşmüşler ve zamanla bu sözcüklerin günümüzde kullanılan “zeybek” sözcüğüne evrildiği şeklinde bir kanaate ulaşmışlardır. Bununla birlikte “ataman” ve “saybak” sözcüklerinin liderlik özelliğine ilişkin anlamları nedeniyle, zeybek sözcüğünün temeli saybak da olabilir. Özellikle ileride bu sözcüğün anlamı içinde olan “koruyucu” yanı üzerinde duracağız.


EFES KENTİ


Efe sözcüğü ile ilgili de birçok hipotez var. Bunlardan biri, Onur Akdoğu’nun (3) tercih ettiği Efes harabelerinin bulunduğu bölgeye verilen Efesos ismindeki Yunanca ek olan “sos” eki düştükten sonra Efe sözcüğünün kaldığı ve bu bölgenin Osmanlı döneminde Efelik olarak anıldığı, ardından bölge halkına da efe denmeye başlandığı şeklindeki hipotezdir. Efe, ayrıca İzmir ve Aydın zeybekleri arasında “ağa”, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde ortaya çıkan çetecilere verilen ad ve zeybekler arasında kahramanlıklarıyla öne çıkanlara verilen unvan olmuş. Kısaca efe sözcüğünün temeli Onur Akdoğu’ya göre Efesus’dur. Bununla birlikte Ali Haydar Avcı bu görüşe katılmaz.


EFELİK OTU


Bu sözcüğün “Türkçe kökenli olduğunu düşünüyoruz” diyerek; Orta ve Batı Anadolu’da kullanıldığını “başlık, ağabey” anlamlarına geldiğini hatta bu sözcüğün Avşar Ağıtı’nda da geçtiğini belirterek “Efesini bana verin/ Ben belime sokucuyum / Ehmed oğlum düğün kurmuş / Ben halaya çıkıcıyım”, bir diğer ağıtta ise “Efesini bana verin / Ben başıma takacağım / Derviş’im halaya girmiş / Ben boyuna bakacağım” denildiğini, ayrıca “Orta Anadolu’da efelik adıyla anılan bir otun olduğunu” belirtmektedir. Kuşkusuz bir sözcüğün kökeni, içerdiği anlam nedeniyle önemlidir. Özellikle zeybek ve efenin içerdiği anlamla, Türklerin tarih boyunca edindiği ve kanıtlanmış özellikleri olan kahramanlık, liderlik, fedakârlık, elseverlik gibi sıfatların anlamının aynı olması dikkat çekicidir. Bu yazıda daha çok bununla ilgilenmekle birlikte, araştırmacıların sözcüklerin kökeni konusundaki çabalarını önemsiyoruz. Bununla birlikte, bu konuya dilbilimcilerin de el atması önemlidir. Çünkü sözcüklerin oluşumu veya evrimi sırasında bir halkın geçirdiği sosyal olayların ve kültürle bağlarının sözcüğün evrimine etkilerini ancak dilbilimcilerin bakış açısıyla bulmak mümkündür.


ZEYBEK BAŞI EFE


Efe, zeybeklerin örgüt hiyerarşisinde en tepedeki adamdır. Zeybek başıdır. Seymenler ise İç Anadolu yiğitleri oluyor ve yine seymen sözcüğünün kökeni de araştırmacıların bir kısmının belirttiği gibi aynı zeybek sözcüğünde olduğu gibi Say kökünden geliyor. Zamanla “sayman” sözcüğü de Seymen sözcüğüne dönüşmüş. Akdoğu’ya göre eski Türk kavimlerinde bir tür Başbuğ anlamına gelen Ata-man kelimesinde olduğu gibi, zırh- koruma anlamındaki say-man kelimesinin günümüze kadar geçirdiği değişim sonucu oluşmuştur. Burada da görmekteyiz ki aslında zeybek ve seymen sözcükleri aynı yerden kök almakta ve aynı tip insan için kullanılmaktadır. Ali Haydar Avcı daha önce andığımız eserinde, Asya’dan Anadolu’ya göç eden dört önemli grubun geldiğini, bunlardan silahlı ve gözü pek olanlarının zamanla Orta Anadolu’da seymen ve Batı Anadolu’da zeybek adını aldığını yazmaktadır. Bununla birlikte zeybek ve seymenlerin gelenek ve törelerinin birbirinin neredeyse aynı olduğunu belirtir.


DİPNOTLAR:


(1) Aydın-Germencik’te doğan Evrim Çetin, İzmir Devlet Türk Dünyası Topluluğu Dans Sanatçısıdır ve Ege Üniversitesi Konservatuvar mezunudur.

(2) Ali Haydar Avcı Zeybeklik ve Zeybekler Tarihi, E Yayınevi, 551 sayfa 2017

(3)Onur Akdoğu Bir Başkaldırı Öyküsü Zeybekler, Tarihi, Ezgileri ve Dansları” 3 Cilt 1278 Sayfa, 2004

* * * * * * *

Hazırlayan: Kubilay Kızıldenizli ( Yaren Zeybek Kulübü )

* * * * * * * * *

Kaynak:https://www.aydinlik.com.tr/haber/en-buyuk-efemiz-ataturkun-aziz-hatirasina-efe-ve-zeybeklerin-kokeni-sozcukte-gizli-352767

* * * * * * * * * *

15 Ekim 2022 Cumartesi

Oğuz Türkmen Boyları / Sinan Turhan

 

Oğuz Türkmen Boyları / Sinan Turhan


Yazı biraz uzun, ama okuduktan sonra “Neden bize tarih derslerinde Osmanlı ve Selçuklu öncesini adam gibi öğretmiyorlar?” diyeceksiniz...


Bu arada Atatürk’e olan sevginiz, saygınız da ikiye katlanacak...

(Alıntıdır)



"Anadolu'nun çeşitli yerlerinde yapılan kazılarda çıkan kemiklerin DNA analizleri şaşırtıcı gerçekleri ortaya koyuyor.

Herodot tarihi der ki;

M.Ö.625 yılında Zile yakınlarında Pers ordusu bir hile ile Saka/iskit ordusunu(Alper Tunga'yı) yenene kadar tüm Anadolu"ya Saka'lar hakimdi.

Saka'lar MÖ. 5. Yy.da Altından elbise yaparken, o tarihte ne Rus vardı, ne Alman ne de Fransız vardı.

Biraz daha geriye gidelim...

Sümerlere( yani orta asyali Kengerler)

Turukku'ya, "Türk" Turku krallığına gidelim...

Çünkü Anadolu medeniyetini kuranların eski Yunan Medeniyeti olduğu tezi bize yıllardır yutturulmustu ya.... biraz öfkeliyiz bu tarihi yalanlara karşı!

Iste, şimdilerde dünya çapında Arkeoloji Profösörleri topraktan çıkardıkları kemiklerin Dna'larıyla o yöredeki köylülerin DNA'larını karşılaşınca şok geciriyorlar.. çünkü Dna'ları yüzde 97 uyumlu.

Örneğin; antik Burdur -İsparta tarihi Aglasun kazılarından...

Burdur ve Isparta'da ki SAGALASSOS uygarlığı da Ön-Türk uygarlığı çıktı.

Belçika LEUVEN Katolik üniversitesi'nden Prof.Dr. Matc WAELKENS, Ağlasun kasabasında yaptığı kazılar esnasında ortaya çıkan kemiklerin DNA’sını köylülerle karsılaştırınca şok oldu.

Toprak altından çıkan 6-8 bin yıl öncesinin kemikleriyle çalıştırdığı işçi-köylülerin dna'sı yüzde 97 aynı çıktı) yani onlar da Ön-Türklerin bir kolu olan SAGALASSOS çıktı.

Frigya'si da boyle Yazilitaşı da böyle,

Urartu'su da böyle Hitit' i de boyle...

Eskiden Batılı Arkeolog"lar buluntuları çalıp çırpıp ülkelerine kaçırıp, Anadolu tarihini uyduruk Helen diye bize kakalasalar da bizimkiler de aksini ispat etmeyi başarıyor hele şükür...

buna bir örnek de Assos;

Assos"u kuranlar da Ön-Türklerin bir kolu Lelegler ve Pelasglar çıktı....

Ey Atatürk sen ne büyuk adam çıkıyorsun her geçen gün böyle...

Teee Alacahöyük kazılarını yaptırdığında bunları söylemiştin, sana inanmayanlar utansın!

Kemalist tarih tezi diye küçümseyip kenara atılan "Türk Tarih Tezinin Ana Hatları" kitabını okullardan kaldırtanlar utansın!...

Anadolu uygarlığını eski Yunan'ın kurduğu tezi bize yutturuldu demiştik!

Oysa Helenlerin bile 3/4'ü Ön-Türk çıktı.

Ön-Türk Pelasglar ile Kuzey Batı Avrupa topluluğu olan Dorların karışımından oluşmuş Helenler.

Daha sonra da bu karışıma diğer Ön-Türk halkları Traklar ve Mekadonlar eklenmişti.

Sırada ne var?

Tabi ki Göbeklitepe Ön-Türk uygarlığıyla, Turukku krallığı ve yine Urumiye deki Urmu teorisini de ögreteceğiz halkımıza...

S.N Kramer ile Prof. Osman Turan hoca,

Sümerce'deki 950 kelimenin kokeni Türkçedir dedi veeee batıda ki diyaspora tarihcileri sus pus oldular....

Ahh bu kelimeler Türkçe degilde, örnegin; Yunanca yada Ermenice çıksaydıııı....

o zaman dünyayı ayağa kaldırırlardı...

Anladınız sebebini de değil mi?...

Sonuç: Bugün Hun/Macarlardan,

Almanlara, İtalyanlardan(Etruksler=Ön-Türklerin bir kolu), İspanyol'a, hatta İngiliz ve İskoclara kadar neredeyse tüm batı tarihini Sakalara /Iskitlere bağlama telaşında....

Hemen hepsi köklerini Azerbaycan'in Gobulistanına, Albania'sina, Gabanasına ve daha kuzeyine bağlamaya basladı...

çünkü biraz geri gidince tarihleri kökleri olmadığını öğrendiler.

Antik Yunan tanrılarının bile Mısırdan çalıntı olduğunu öğrendiler.(bunu ilk kez Herodot da demişti ama her ne hikmetse unutmuslardı...)

Batı artık "Kara Atena" yı yazdı...

tarihi ile yüzlesip köklerini Türklere bağlıyor....

Bu aslında iyi bir şeydir,

ticari açıdan da tarihi bir firsat olabilir. İs bilenin demiş atalarımiz...

Artık Turklüğümüzle Atatürk gibi gurur duyabileceğiz, tabi Atalar kültüne inanan bizim gibi köklü hissiyati olanlar duyacak... "

Semra Göktürk (Alıntıdır)

* * * * * * * *

KAYNAK: Sinan Turhan / Oğuz Türkmen Boyları

PAYLAŞIM: Yakut Anka / KÖY ENSTİTÜLÜLERİN ÇOCUKLARI

* * * * * * * *

9 Ağustos 2022 Salı

SARAYKÖYLÜ MİLLİ MÜCADELE KAHRAMANLARIMIZIN ANISINA / Atila Girgin

 SARAYKÖYLÜ MİLLİ MÜCADELE KAHRAMANLARIMIZIN ANILARINI YAŞATMAK ADINA DÜZENLENEN GÖRSELLERLE, SARAYKÖY'ÜN EMPERYALİST İŞGALA DİRENİŞ GÜNLERİNİ CANLANDIRMA OLARAK DA OLSA SİZ SEVGİLİ DOSTLARLA PAYLAŞALIM İSTEDİK. 


KAHRAMANLARIMIZI RAHMET, SAYGI VE ÖZLEMLE ANIYOR, ANILARI ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİYORUZ. İYİ Kİ VARDINIZ SEVGİLİ YURTSEVER ATALARIMIZ. SİZLERLE ONUR DUYUYORUZ. 


İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edildiği gün, Vatansever Sarayköylüler pür heyecanla telgrafhaneye ve Belediyeye koşarak tamamlayıcı bilgi almak için gözler yaşlı adeta çırpınıyorlardı. Nihayet acı durum açıklandı.

Halk çarşı meydanında kuyunun önünde miting halinde toplandı. Gizli gizli faaliyet çoktan başlamıştı.
Sonra alenen ve resmen milli kuvvetler ilk savaş kararını 24 Mayıs 1935 de burada verdi (1919) Kuyunun önündeki büyük meydanda Denizli'de olduğu gibi nutuklar verilerek işgal protesto edildi. Hemen ilk olarak Sarayköy'de bir “Heyeti Milliye” kurulmasına ve çete teşkilatı ile vatanın düşman istilasından korunması için savaşa başlamasına kat'i surette engin tarihinden ilham alarak şeref ve namus üzerine söz verilerek ve yemin edilerek karar verildi. Teşkil edilen Heyeti Milliye müdafaa esaslarını tespit edecekti Bu heyet geniş yetki ile çalışmaya başladı.
İlk heyeti milliye müftü Ahmet Şükrü, müderriz Hacı Halil Zade İsmail, Tokatlıoğlu Emin Aslan, Asaf AKMANSOY, Müderris Hacı Efendi Zade Fehmi efendi, Belediye Reisi Halil efendi, Doktor Salih Tevfik, Münir Alp, Tokatlıoğlu Mehmet İhsan, Yüzbaşı Zühtü beyler gibi fedakar yurttaşlardan teşekkül etmiştir.
Bu ülkeyi düşman işgalinden kurtarmak için “Sarayköy Kazası Heyeti Milliyesi” artık candan bir feragatla ve bütün samimiyetiyle çalışıyor ve bu hususta halka ve civar kazalara da bu kutsal milli davaya iştirakleri için teller çekmek, heyetler göndermek suretiyle onları bu yüce ülküye doğru sevk ediyordu.








14 Mart 2022 Pazartesi

GALEK FATMA ve ADÖV AYŞE’nin yaşam öyküleriyle KADINLAR GÜNÜNÜZ kutlu olsun / Hakkı Hakan Tok


 

GALEK FATMA ve ADÖV AYŞE’nin yaşam öyküleriyle KADINLAR GÜNÜNÜZ kutlu olsun / Hakkı Hakan Tok

FATMA KARADENİZ (GALEK FATMA): (1868-1964)

Galek Fatma’nin Sığma’ya gelişiyle ilgili iki türlü iddia vardır. Birinci iddia, Galek Fatma’nın henüz 13 yaşları civarında Sığmalı Hacı İsmailoğlu’nun Hac ziyaretinden dönerken yanında çalıştırılmak üzere Arabistan’dan getirildiğidir. Diğer iddia ise yıllarca Galek Fatma ile dip dibe komşuluk yapan ve aileyi de yakından tanıyan Sığma Belediyesi’nden emekli içme suyu memuru Ahmet Eren’in anlatımında saklıdır.Ahmet Eren’e göre Galek Fatma’nın değil, annesinin Arabistan’dan getirildiği ve annesinin Sığma’da evlendikten sonra Galek Fatma’nın burada doğduğudur.

Sonuçta Galek Fatma yani Fatma Karadeniz Arap kökenli olup, Arabistan’dan gelmiştir. 1868 doğumludur. Fatma Karadeniz çok esmer değildi ama yine de Sığmalılara göre daha araptı. Kızı Feriş ise daha koyuydu.

Fatma Karadeniz iri, acar, becerikli, yardımsever, cesur ve kuvvetliydi. Çok dürüst olarak tanınırdı. 1.70 boylarında güleç yüzlü, yerine göre sakin, yerine göre ise öfkeli olabilen bir kişiliğe sahipti. Ama hemen hemen tüm köylüleri onu severdi. Aslında tam bir Osmanlı kadınıydı.

Fatma Karadeniz önce Sığmalı Mehmed Efendi ile evlendi. Bir süre sonra eşinin ölümü ile birlikte bu sefer 1932 yılında Koca Durmuş’la hayatını birleştirdi. Galek Fatma’nın iki çocuğu oldu. Önce kızı Feriş ve sonra da oğlu Yusuf dünyaya geldi.

Oğlu ne yazık ki erken denecek bir yaşta hayata gözlerini yummuştu. Daha 18 yaşında vefat etmişti Yusuf. Yusuf’un sesinin çok güzel olduğu söylenirdi köyde. Pamuk toplarken, çapa yaparken hep türkü çığırırdı.

Kızı Feriş ise Burdur Tefenlili biriyle evliydi. Süleyman Aslan. Tefenli Süleyman derlerdi ona. O da çapaya giderdi. Feriş eli terziliğe epeyce yatkındı. Köydeki kadınların çoğu kıyafetini o dikerdi. Fakat çocukları olmamıştı. Bu sebepten dolayı Babadağ’dan bir kızı besleme olarak aldı. Kızın ismi Gülten idi. Gülten köyden zabıta memuru Mustafa Yavuz’la evlendi. Bu evlilikten Feriş isimli bir kızları dünyaya geldi. Feriş evlilik çağına gelince Duacalı kasabasından Bayram Acar’la hayatını birleştirdi. Halen Sığma’da hemen köyün girişinde yolun solunda bulunan bir evde yaşamaya devam etmektedirler.

Büyük Feriş ise yani Galek Fatma ninenin kızı Feriş, 1958 yılı mayıs ayında kara toprağa girdi. Feriş vefat edince de kocası Süleyman, Sığma’yı terkedip memleketi olan Tefenli’ye döndü.

Fatma Karadeniz 25 Temmuz 1919’da halka nasihat vermek için Sarayköy’de bulunan İngiliz heyetini kasabadan kovan mücahit kadınlar arasında yer alarak ismini kurtuluş savaşı tarihine yazdırdı. Bunun yanında çorak toprağı kazanlarda kaynatıp, barut haline getirerek de milli mücadeleye katkıda bulundu. Deve sırtında cepheye erzak ve cephane taşıdı. Kadın başına tek tek köyleri dolaşarak halktan topladığı semer, çuval, saman, arpa ve nal gibi önemli ve gerekli malzemeleri askerlere ulaştırmayı görev edindi.

İstiklal savaşı bittikten ve vatanımız huzura kavuştuktan sonra kendisine ait bir bahçe içinde marul, soğan, pırasa gibi sebzeler yetiştirerek Sarayköy pazarına satmaya gittiği biliniyor. Efe Meydanı’ndan belediyeye giden yol üzerinde Şekerci Ali Soykan’ın dükkanının önünde sebze tezgahı açan Fatma nine, geçimini buradan karşılardı. O zamanlar Sarayköy pazarı o cadde ve civarında kuruluyormuş. Hatta anlatıldığına göre zamanın Sarayköy kaymakamı, artık adı neyse, tezgaha yanaşıp Fatma nineye seslenerek, ‘’Fatma teyze bana arap sucuğu yapar mısın’’ demiş. O da esprili bir şekilde kaymakama cevap vermiş. ‘’Sen Kaymakam Konağı’nı benim üzerime yap. Ben de sana arap sucuğu yapayım.‘’ Aslında ne onun sucuk yapacağı vardır, ne de ötekinin konağı ninenin üzerine yapacağı.

Fatma ninenin deveciliği de çok ünlüdür. Tam bir deve sevdalısıymış. Zamanın çok iyi develerinden birine sahipmiş. O deveyle Ege’nin pek çok yerinde yapılan güreşlere katılmış kadın haliyle. Zaten o yıllarda Sığma’da da deve güreşleri düzenlenirmiş. 1950-1960 yılları arasında Sarayköy Yıldıztepe mevkiinde yapılan deve güreşlerine katılan bu deve Sarayköylüler tarafından ‘’ Garının Tülüsü ‘’ olarak anılırmış. Aile o deveye o kadar bağlıymış ki, Galek Fatma’nın kızı Feriş 1958 yılında kalp krizinden öldüğünde deve günlerce onun arkasından ağlamıştı. Bu olay köylülerce hayretle karşılanmıştı. Daha sonra aile deveyi satmaya karar vermiş. Köylülerden Musa Şan, Hamdi Şanlısoy, Yusuf Akkaya ve şimdi ismi hatırlanmayan başka bir kişi, 4 ortak olarak devenin yeni sahibi olmuşlardır.

Çok güzel yemek yaptığı da bilinir Fatma Karadeniz’in. Sığma’da yapılan düğünlerdeki yemeklerin çoğunda Fatma ninenin payı varmış. O kadar beğenilirmiş ki yaptığı yemekler, zaman zaman köy dışına da yemek yapmaya gidermiş.

Fatma nine 1964 yılında hayata gözlerini yumdu. 96 yaşındaydı. Ölürken verdiği son nefesinde ise yanında besleme torunu Gülten Yavuz, komşuları ve köylüleri vardı.

Ninemize ait mezar ise maalesef 1990’lerin sonuna doğru yapılan mezar genişletme ve düzenleme çalışmaları arasında kayboldu gitti.

Allah Rahmet Eylesin..

Bu bilgileri aldığım Sığma kasabasının emekli zabıtalarından olan ve onunla yıllarca dip dibe komşuluk yapan 1947 doğumlu Ahmet Eren’e, ailenin küçük Feriş’inin kocası Bayram Acar’a çok teşekkür ederim.

AYŞE HANCI (ADÖV AYŞE): (1898-1954)

Ayşe Hancı ya da daha bilinen şekliyle Adöv Ayşe 1898'te Sarayköy'de doğdu. Millî Mücadelede yararlılık gösteren Türk kadınlarından sadece birisidir. Ege bölgesinde Yunan işgalinin yayıldığı bir dönemde, işgale direnmemeyi ve Rumlarla iyi geçinmeyi öğüt vermek üzere 25 Temmuz 1919 günü Sarayköy'e gelen İngiliz Nasihat Heyeti'ne karşı sert çıkışı ile ün kazanmıştır.

İstasyonda gerçekleşen görüşmeler esnasında kadınlar arasından çıkan Adöv Ayşe heyetin üzerine yürüyerek şunları söylemiştir. "Efendiler sizde insaf yok mu, nedir bu yaptığınız? Bu ümmet-i Muhammed'e acımıyor musunuz? Bu kudurmuşları bizim üzerimize neden gönderiyorsunuz? Gelecekleri varsa görecekleri vardır ...” Daha sonra da cephede mermi taşıyarak milli mücadeleye katkıda bulunan Adöv Ayşe, 6 Mayıs 1954 tarihinde Sarayköy'de vefat etmiştir. Kabri Sarayköy’deki küçük mezarlıkta bulunmaktadır.

KAYNAK: Hakkı Hakan TOK - “DÜNYADAKİ SARAYKÖYLÜLER” Facebook Grubu

13 Mart 2022 Pazar

Adöv Ayşe mezarı başında anıldı / SABRİ KASAPOĞLU

 

Adöv Ayşe mezarı başında anıldı / SABRİ KASAPOĞLU


CKD Denizli Şubesi milli mücadelenin kadın kahramanlarından Adöv Ayşe’nin mezarını ziyaret etti.


Cumhuriyet Kadınları Derneği Denizli Şubesi yöneticileri ve üyeleri, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle Sarayköy Belediye Başkanı Ahmet Necati Özbaş’la birlikte milli mücadelenin kadın kahramanlarından Adöv Ayşe’nin mezarını ziyaret ettiler. 


Ahmet Necati Özbaş, yaptığı konuşmada milli mücadelenin unutulmuş kadın kahramanlarından Adöv Ayşe’nin mücadeleye verdiği katkıları anlattı. 


Adöv Ayşe, 1919 yılında 21 yaşında genç bir kadın iken Heyeti Nasiha üyelerine karşı silahla karşı çıkarak: 


“Efendiler! Sizde insaf yok mu? Nedir bu yaptığınız? Bu ümmeti Muhammet’e acımıyor musunuz? Bu kudurmuşları üzerimize neden gönderiyorsunuz? Gelecekleri varsa görecekleri de vardır” der 


ve heyetin konuşma yapamadan geri dönmesini sağlar.


KAYNAK: https://www.aydinlik.com.tr/haber/adov-ayse-mezari-basinda-anildi-305108

7 Şubat 2022 Pazartesi

EFE KİME DENİR ? / Ali Haydar Çetinkol


EFE KİME DENİR ? / Ali Haydar Çetinkol
SEVGİLİ YEĞENLERİM HEPİNİZE SEVGİLER... 
SAYGILAR SUNARIM !.. 
Özellikle tarihi olayları sağlam kaynaklara dayandırmak gereklidir diye düşünüyorum !.. 
Ayrıca olaylar nerelerde olmuş ise ; bölgenin SOSYAL ve EKONOMİK yaşantısıda dikkate alınmalıdır !.. Bu konu biraz uzun süreceği için ; bölüm bölüm yazacağım ... 
EFE KİME DENİR ? " Yunan işgaline karşı direniş Ege Bölgesinde başlar . Hızlı bir örgütlenme oluşur ve direniş hattı kurulur ... 
Bazı olgular bu direnişin örgütlenmesini kolaylaştırır. Bunlardan biriside bu yörede yaygın olarak bulunan EFELERDİR... 
Ege Bölgesinde , çeşitli nedenlerle devlet güçleri veya mahalli otorite ile çatışıp yasadışı duruma düşen kişilere E F E denir. 
Efelerin EGE'de ortaya çıkan bir olgu olması , bölgenin SOSYAL ve EKONOMİK yaşantısında aranmalıdır... 
Bir kere bu bölge o yıllarda Anadolu'da TARIM ve TİCARETİN en fazla geliştiği bir bölgedir. 
Böyle olunca , toplumsal tabakalar arasında eşitsizliğin en fazla belirginleşmiş olduğu bölge burasıdır. İşte bu, ÇETEÇİLİĞİ, EFELİĞİ yaratan şartlardan birisidir. Batı Anadolu'da görülen EFELİK bir tepkinin ifadesidir. Toplumsal muhalefetin aldığı bir şekildir. 
EFE , haksızlığa uğrayan köy insanının MERKEZİ OTORİTE ve onunla içiçe geçmiş olan YEREL OTORİTEYE  ( ağa, tefeci, derebeyi vs.) karşı direnişin sembolidir. EFELERİN dağa çıkmasının nedenlerinde benzer yanlar çoktur. AĞAYA karşı gelmiştir, ya JANDARMANIN haksızlığına tepki göstermiştir, ya da başlık parası yüzünden evlenemediği kızı kaçırmış, ailesi ile çatışmaya girmiştir. Ege yöresinde diğer yerlerde de olduğu gibi çeşitli nedenlerle dağa çıkan EFE ; derhal var olan bir ÇETEYE girer. Böylece çetelere sürekli yeni elemanlar katılır. Birinci Dünya Savaşı döneminde, Osmanlı Ordusunun dağılması, otorite boşluğu ve diğer SOSYAL -EKONOMİK şartlarla birleşince , dağlardaki çetelerin kadroları oldukça fazlalaşır . İşte , KUVAY-I MİLLİYE'nin kurulduğu şartlarda EGE BÖLGESİNDE bu güç , örgütlü ve silahlı bir şekilde varlığını sürdürüyordu. 
İzmir'de emperyalizmin desteğinde Yunan işgaline karşı ilk başkaldıran örgütlü güç ÇETELER olmuştur... " . 
( Bilgi kaynağı : Cemal Şener ).

6 Şubat 2022 Pazar

Sarayköy Milli Mücadele Anıtına dair dostça söylemler


SARAYKÖY MİLLİ MÜCADELE ANITI

İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edildiği gün, Vatansever Sarayköylüler pür heyecanla telgrafhaneye ve Belediyeye koşarak tamamlayıcı bilgi almak için gözler yaşlı adeta çırpınıyorlardı. Nihayet acı durum açıklandı.
Halk çarşı meydanında kuyunun önünde miting halinde toplandı. Gizli gizli faaliyet çoktan başlamıştı.
Sonra alenen ve resmen milli kuvvetler ilk savaş kararını 24 Mayıs 1935 de burada verdi (1919) Kuyunun önündeki büyük meydanda Denizli'de olduğu gibi nutuklar verilerek işgal protesto edildi. Hemen ilk olarak Sarayköy'de bir “Heyeti Milliye” kurulmasına ve çete teşkilatı ile vatanın düşman istilasından korunması için savaşa başlamasına kat'i surette engin tarihinden ilham alarak şeref ve namus üzerine söz verilerek ve yemin edilerek karar verildi. Teşkil edilen Heyeti Milliye müdafaa esaslarını tespit edecekti Bu heyet geniş yetki ile çalışmaya başladı.
İlk heyeti milliye müftü Ahmet Şükrü, müderriz Hacı Halil Zade İsmail, Tokatlıoğlu Emin Aslan, Asaf AKMANSOY, Müderris Hacı Efendi Zade Fehmi efendi, Belediye Reisi Halil efendi, Doktor Salih Tevfik, Münir Alp, Tokatlıoğlu Mehmet İhsan, Yüzbaşı Zühtü beyler gibi fedakar yurttaşlardan teşekkül etmiştir.
Bu ülkeyi düşman işgalinden kurtarmak için “Sarayköy Kazası Heyeti Milliyesi” artık candan bir feragatla ve bütün samimiyetiyle çalışıyor ve bu hususta halka ve civar kazalara da bu kutsal milli davaya iştirakleri için teller çekmek, heyetler göndermek suretiyle onları bu yüce ülküye doğru sevk ediyordu.

“ MİLLİ KUVVELER İLK SAVAŞ KARARINI BU ALANDA VERDİ. 24 MAYIS 1335 (1919) “
Sevgili Orhan Gülerin Uğur Hörmen’in Belediye arşivinden sağladığı fotoğraf bizlere bir an içinde olsa 1924 Mayısına, o günün anımsanmasına katkı sağladıysa ne mutlu. Milli Mücadelenin o yiğit kahramanlarını saygı ve şükranla anıyoruz. Işıklar içerisinde yatsınlar.

Konuya ilişkin Facebooktaki “DÜNYADAKİ SARAYKÖYLÜLER” Gurubunun iletilerinden bazı alıntılar aşağıda sunulmuştur.

Atila Girgin:
Başta Sevgili güler olmak üzere belgesel nitelikteki bu özgün fotoğraflar için katkısı olan herkese teşekkürler.

İbrahim Helvacı:
Yunan işgaline karşı koymak üzere 24 Mayıs 1919’da Müftü Ahmet Şükrü Efendi önderliğinde toplanarak milli mücadele andı içen Sarayköylü atalarımız-dedelerimiz anısına dikilmiş olan bu anıt 1950’li yıllarda yerinde yoktu. Kimbilir hangi tarihte kimler tarafından dikildi ve kimbilir ne zaman ve niçin yerinden kaldırıldı? Bari bu fotoğrafla avunalım…
Anıtın üstünde şöyle yazıyor:
“ MİLLİ KUVVELER İLK SAVAŞ KARARINI BU ALANDA VERDİ
24 MAYIS 1335 (1919) “
Bugünlerimizi borçlu olduğumuz atalarımızın hepsine saygı ve rahmet…

İbrahim Helvacı:
Bu toplantının Belediyenin karşısındaki meydanda yapıldığı biliniyor. Bu bilgiye dayanarak fotoğrafa baktığımda şunları görüyorum:
Bu meydan, şimdiki Atatürk Caddesi ile Cumhuriyet Caddesinin birleştiği alandır. Köşedeki bakkal dükkanı 1950’li yıllarda rahmetli Hüseyin Kısa’ya aitti; yerinde bugün oğlu Güner Kısa’nın tüpgaz dükkanı var. Bakkal dükkanının arkasındaki iki katlı bina ise gene 1950’li yıllarda Kemal Yücel’in (Av Tacettin Yavuz’un kayınpederi) evi idi; şimdi orada Tacettin ağabeyimizin yazıhanesi var.

Enver Zeybek:
Anıtın yazılı olduğu taş bulundu,yerini biliyorum sevgilerimle

Ayla Tire Ünalp:
tarih canlaniyor..kolay gelsin:)

İbrahim Helvacı:
Yürekten teşekkürler Orhan. Şimdi elimizde 24 Mayısın anısını ölümsüzleştiren iki tarihi eser var: Birisi bu kitabe, diğeri de ilk efe heykeli. Bunları bir daha silinmeyecek şekilde Sarayköyün tarihine yerleştirmeliyiz ki gelecek nesiller, şimdi bizler gibi, "ah tarihimiz, vah tarihimiz" demesinler.Bu ikisini ve eski Efe Anıtını birlikte düşünerek bir tasarım yapılabilir mi? Başta Belediye Başkanımız olmak üzere tüm hemşehrilerimizin bu projeye sahip çıkmalarını diliyorum. Zaman, bu projenin hayata geçirilmesi için tüm Sarayköylülerin "ben ne yapabilirim?" deme zamanıdır…

Zaman Tünelinde Sarayköy Efe Anıtına dair söylemler




Zaman Tünelinde Sarayköy Efe Anıtı ve Meydanına dair dostça söylemler

24 Mayıs 1919'da Sarayköy Halkı M. K. ATATÜRK' ün Samsuna çıkışından 6 Gün sonra; Belediye meydanında toplanarak düşmanı ilçemize sokmayacaklarına dair yemin etmişlerdir. 

Bu günün anısına bu simgesel EFE anıtı dikilmiştir.
Facebookdaki “DÜNYADAKİ SARAYKÖYLÜLER “ Gurubunun iletilerinden oluşan ve Sarayköyümüzün yazılı tarihine bir not düşmek olacağına inandığım bilgileri sizlerin paylaşımına sunuyorum. 

Sevgiyle kalın. Dostluk ve esenlik dileklerimle.

=================

Atila Girgin : Başta Sevgili Orhan Güler olmak üzere belgesel nitelikteki bu özgün fotoğraflar için katkısı olan herkese teşekkürler.

=================

Uğur Duranoğlu
Bir ara Ağalar camii'nin önündeydi galiba,sonra şehrin girişine konmuştu,karayolu üstüne,şimdi galiba Denizli üçgende bir efe heykeli var,ama aynı heykelmi onu tam bilmiyorum.Fakat hiç biri bu resimdeki kadar asil ,heybetli ve anlamlı değildi...

=================

İbrahim Helvacı
Bildiğim ve hatırladığım kadarıyla, Ege Bölgesindeki İLK efe heykeli.olma özelliğini taşıyan bu heykel 1950’li yılların sonlarında açılmış ve bulunduğu meydana da Sarayköylüler Efe Meydanı adını vermişlerdir. 24 Mayıs kutlamaları da o yıldan itibaren yapılmaya başlanmıştır; ondan önceki yıllarda Sarayköy’de 24 Mayıs kutlaması yapılmıyordu.

Bu arada, özellikle bazı genç hemşehrilerimizin hatalı olarak söyleyip yazdıkları bir hususun düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum: 24 Mayıs’ın Sarayköy’ün”kurtuluş” günü değildir, çünkü düşman işgaline uğramamış bir yerin “kurtuluş günü” olamaz. Şöyle ki:
15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal eden ve Buldan’a kadar ilerleyen Yunan birlikleri Menderes nehrinin öte tarafında durmuş ve Sarayköy’e girmemiştir.Emin Aslan (Tokat) Bey’in anılarında bu durum açıkça yazılmaktadır. İstiklal Harbimize Uşak Cephesinde asteğmen olarak katılan rahmetli dedem Ahmet Karaca ile diğer aile büyüklerimin çocukluğumda bana anlattıkları da bu yöndedir. Yani, Sarayköyümüz İstiklal Harbi yıllarında Yunan işgaline uğramadığı için işgalden kurtulması da sözkonusu değildir.

=================

Orhan Güler
Ağzına diline sağlık İbrahim ağabey,yinebunca işin arasında bizleri unutmuyorsun çok teşekkür ederim.ANITIMIZI VE HEYKELİMİZİ GERİ İSTİYORUZ.bunun ilgili olarak kampanya başlatalım nedersin? Selam ve hürmetler.

=================

İbrahim Helvacı
Orhan, asıl ben teşekkür ederim. Sarayköyün geçmişi ile ilgili olarak çocukluk ve gençlik yıllarımda (1950 ila 1970’li yıllar arası) orada yaşadıklarımı ve büyüklerimden duyduklarımı, hatırladığım kadarıyla yazarak katkıda bulunmaya çalışıyorum.

Keşke benim kuşağımdan hemşehrilerimle önceki kuşaktan ağabeylerimiz, ablalarımız da yazsalar da, yüzlerce yıl sonra Sarayköy hakkında araştırma yapacak bilim insanlarına "doğru" bilgiler ve belgeler bırakabilsek... Ne yazık ki grupta bu yönde katkı veren sınırlı sayıda hemşehrimiz var. Sarayköylü yaşlı kuşak internete girip yazamasa bile diğer grup üyleri de aile büyükleri ile konuşup onların anılarını buraya yazsa ne güzel olur?

Orijinal heykelin Ege bölgesinde İLK efe heykeli olması açısından da tarihi önemi olduğunu yazmıştım. Tabii ki ben de “EFE HEYKELİMİ GERİ İSTİYORUM!” . Dikkatli bir takip sonucu izinin bulunabileceğine de inanıyorum. Rahmetli Ali Rıza Kapancıoğlu dışında, yakın geçmişin tüm belediye başkanları ile pek çok belediye çalışanı halen Sarayköy’de yaşıyor; nşaallah hurdacıların eline düşmemiştir.......

=================

Ethem Mitroviçe
berrin abla bize eski nostaljik hatırlarımızı hatırlattığın için yürekten teşekküler gerçekten kaybolan değerlerimizin nerede olduğunu bir bilebilsek...

=================

Berrin Saraç Temizkalay
yorum yapan bütün arkadaşlara TEŞEKKÜRLER...
kampanyamı başlatsak,anıtımızı bulma kampanyası...
bu konuda bütün sarayköylüleri duyarlı olmaya davet ediyorum....İbrahim bey'e de engin bilgileri için teşekkürler...

=================

Ethem Mitroviçe
galiba haklsın berrin abla böyle bir grup kuralım nedersiniz eski değerlerimizi tekrar kazanma yönünden genede payaşımınız için teşekkürler....

=================

İbrahim Helvacı
Heykelin hurdacıların eline düşmediğini, Suat Temizkalay arkadaşımızın gayret ve araştırmaları sonucu Belediye Fen İşlerinin deposunda bulunduğunu az once grubun duvarına yazan Berrin Saraç Temizkalay’ın haberinden öğrendim. Her iki kardeşimize de çok teşekkürler. İnşaallah anıtın parçaları da bulunur da Ege Bölgesinin İLK efe heykeli ve anıtı tüm görkemiyle eski yerini alır…

Anıtın parçalarının en azından bir kısmı bulunursa, bir sanatçının yapacağı röleve projesi sonucunda orijinal anıt olmasa da, ona çok benzeyen bir anıt yapılabilir. Bu sanatçı halen Sarayköy’de yaşıyor; hepimizin tanıdığı sevgili ORHAN GÜLER!

Belediye Başkanımız Sayın ORHAN KARAKÖSE’nin sağlayacağı malzeme ve işçilikle de Sarayköy Efe’sine ve Anıt’ına kavuşacaktır!

=================

İbrahim Helvacı

Sevgili Orhan,
Berrin kardeşimiz Sarayköyün Efesi’nin fotoğrafını sayfaya koyduktan hemen sonra sen, Berrin hanım ve Ethem arkadaşımız tarafından "ANITIMIZI VE HEYKELİMİZİ GERİ İSTİYORUZ" kampanyasını önererek Çarşamba günü çaktığınız kvılcım, bak iki gün içinde nereye geldi?
Suat bey ise konuya “cepheden” girdi ve gitti Efe’yi buldu... Tevazuya gerek yok; aklınıza ve emeğinize sağlık, çok teşekkürler!

Başta Belediye Başkanımız Sayın Orhan Karaköse olmak üzere tüm Sarayköylülerin destekleri ile gerçekleştirleceğine inandığım bu anıt heykel tamamlandığında, Efe Meydanında davul-zurna eşliğindeki "Hey gidinin EFE'si" ve "Haydi EFELER!" seslerini şimdiden duyar gibiyim...
Selam ve sevgiler…

=================

İbrahim Helvacı
Sevgili Orhan, yukarıdaki yorumu yazdıktan sonra aklıma rahmetli Nazmi İplikçi ağabey geldi. Biliyorsun, Efe Meydanında şimdi Sarayköy Eczanesi olan yerde Nazmi ağabey ve gene rahmetli eşi Ünsal hanimin eczaneleri vardı; adı da "Ünsal Eczanesi". Her Sarayköy'e gelişimde kendisini ziyaret edip, "ne var ne yok Nazmi ağabey?" diye hatırını sorduğumda hep şu cevabı verirdi: "Ne yapalım İbrahim, Efeyle ben meydanı bekleyip dururuz!" :))) Sağ olsaydı mutlaka efenin yerini bilirdi, ışıklar içinde yatsın!

=================

Atila Girgin
Harika. Sen bizim yiğit efemiz, anılarımızın kahraman efesi Sarayköy Zeybeğimizdin.
Ne oldu sana .
Seni kimler bu hale getirdi EFEM.
Sevgili Orhan Kardeşimize sonsuz teşekkürler.
İşte Sarayköyümüze yakışan, ismiylede özdeşleşmiş olan, adeta simgemiz olan Efemiz bu.
Kentimize ne yapıp, ne yapıp yeniden kazandırılmalı diye düşünüyorom.
Bu konuda,Sevgili Belediye Başkanımızın katkı ve desteği ve hatta öncülüğünü bekler, saygılar sunarız.

=================

Berrin Saraç Temizkalay

Merhaba arkadaşlar,profil resmindeki EFEANITI,nı bulma çalışmalarımız.sadece EFE'nin bulunmasıyla sonuçlanmıştır, bana göre o EFE ANITIYLA bir bütündü. Hangi zihniyet onu yok etti bilemiyoruz, EFE fen işlerinin deposunda eşim SUAT TEMİZKALAY'ın araştırmaları sonucunda bulunmuştur....ANIT hakkında bilgisi olanlar umarız çıkar...Şimdiden teşekkürler...

=================

Ethem Mitroviçe

tamam berrin abla umarım eski değerlerimize sahip oluruz tekrar

=================

İbrahim Helvacı

Berrin ve Suat kardeşlerimize çok teşekkürler. İnşaallah anıtın parçaları da bulunur da Ege Bölgesinin İLK efe heykeli ve anıtı tüm görkemiyle eski yerini alır…
Anıtın parçalarının en azından bir kısmı bulunursa, bir sanatçının yapacağı röleve projesi sonucunda orijinal anıt olmasa da, ona çok benzeyen bir anıt yapılabilir. Bu sanatçı halen Sarayköy’de yaşıyor; hepimizin tanıdığı sevgili ORHAN GÜLER!
Belediye Başkanımız Sayın ORHAN KARAKÖSE’nin sağlayacağı malzeme ve işçilikle de Sarayköy Efe’sine ve Anıt’ına kavuşacaktır!

===============

İbrahim Helvacı
Efeye tekrar kavuşmamızı sağlayan herkese içten teşekkürler. Acaba heykelde kırık-dökük var mı, yoksa sadece yüzeyde mi bozulma var? Her durumda onarılabileceğini sanıyorum; yeter ki konunun uzmanına ulaşabilelim.
Efeyle Sarayköyün tekrar kavuşmalarına sevinirken aklıma takılan bir soru oldu:
Sarayköyümüzün sembolu olan, hepimizin gözbebeği Efe heykelini yapan sanatçının adını bilen, duyan var mı?

===============

İbrahim Helvacı
Efemizle ilgili yazışmaların tamamını tartışma panosuna koyarak derli-toplu hala getiren has Sarayköylülerden sevgili Atila dostuma çok teşekkürler.

=================

İbrahim Helvacı

Efeye tekrar kavuşmamızı sağlayan herkese içten teşekkürler. Acaba heykelde kırık-dökük var mı, yoksa sadece yüzeyde mi bozulma var? Her durumda onarılabileceğini sanıyorum; yeter ki konunun uzmanına ulaşabilelim.
Efeyle Sarayköyün tekrar kavuşmalarına sevinirken aklıma takılan bir soru oldu:
Sarayköyümüzün sembolu olan, hepimizin gözbebeği Efe heykelini yapan sanatçının adını bilen, duyan var mı?

=================

Orhan Güler

Gruba girdiğimde Kaşılaştığım manzara karşısın da inanın çok duygulandım Atila bey İzmirden,İbrahim abi Ankaradan, inanılmaz destek veriyorlar.Bence işte çağdaş Yiğit efelerimiz'e en güzel örnek.Kendileri burada olmasada Kalbleri Sarayköy sevgisiyle atıyor.Kendilerine Sarayköyde yaşayan dostlarım adına bu duyarlılığından ötürü çok teşekkür ederim.Yarın Başkanımız ORHAN KARAKÖSE'yle görüşüp sizlere umarım müjdeli haberi iletirim...Selam ve Hürmetlerimle.

=================

Ayla Tire Unalp

gercekten cook tsekkurler!!! azmin elinden hicbirsey kurtulmuyor aman ne guzel...benim anlamadigim madem yine efe haykeli koyulacakti da bundan ne istendi.. hangi .....zihniyet bunu bu hale getirdi ve nasil izin verildi neler oluyor neler donuyor insan sasirip kaliyor...
Efe Anitinin altinda siirler mi okumadik ,folklor mu oynamadik ne gunlere sahitti o heybetiyle..
hep birlikte guzelliklere
herkese sonsuz tesekkurler.

=================

Nurettin Gürsoy
Emeği geçen herkese teşekkürler.

=================

Emin Hayrettin Helvacılar

Çok teşekkürler Orhancığım, gayretli çalışmalarınla ortaya çıkardın ya, eski haline getirir ve gerisinide halledersin. Birlikte yapacağımız bir çalışma varsa söyle.

=================

Ali İhsan Seçkin

heykel ahmet çelikak döneminde asfalt kenarındaki ücgendeydi ve chp dönemiinde yeni düzenlemeyle kaldırıldı bu heykeli şimdiki yönetim nerede oldugunu bilmesi gerkiyo değerlerimizi sahip cıkacaklarını yıkmasını sökmesini iyi biliyolar o efe heykeli meydana çıkmalı neredeyse bunun sorumlusu şimdiki yönetim .....

=================

Ethem Mitroviçeinfo@saraykoy.bel.tr saraykoy@saraykoy.bel.tr


değerli sarayköylü abilerim ablalarım bilindiği üzere efemizi geri istiyor die bir kampanya vari bişeyler yapmaya çalıştık bnlara destek verenlere teşkkür ediyorum bu konuda yazıları ile bizi yanlız bırakmayanlara candan teşekkürler ve bu değeri bize hatırlatan sayın BERRİN SARAÇ TEMİZKALAY ablama ayrıca teşekkür ediyorum buradan heykelin yerinin bulunmasını sağlayan eşi SUAT TEMİZKALAY ve son durumunu fotoğraflayıp burada yayınlayan ORHAN GÜLER abimede candan teşekkürler arkadaşlarım abillerim ablalarım bilmem sizler neler düşünürsünüz ama ben burada yukarıda belediyenin e-mail adreslerini belirttim buraya e-mail yolu ile ulaşıp bu değerimizi geri kazanmaya bakalım hepinizi en içten dileklerimle selamlıyorum...

=================

İbrahim Helvacı yazdı

Orta yaşın üstündeki tüm Sarayköylülerin bildiği ama gençlerimizin belki bir kısmının bilmediği durum ise şöyledir:
24 Mayıs 1919 ‘da bugünkü Belediye binasının karşısındaki parkın bulunduğu meydanda Müftü Ahmet Şükrü Efendinin önderliğinde toplanan Sarayköylüler, ilerleyen Yunan Birliklerine karşı mücadele andı içmişler ve oluşturdukları birliklerle işgale uğrayan komşu ilçelere destek vermişlerdir. Bu direnişin Sarayköy’deki önderlerinden biri olan Emin Aslan Bey anılarında bu konuları ayrıntılı olarak yazmıştır. Her 24 Mayıs’ta Sarayköylüler bu direniş kararının alındığı günü kutlamaktadır.
Bugünlerimizi onlara borçluyuz, hepsinin mekanı cennet olsun...

=================

Berrin Saraç Temizkalay

Merhaba arkadaşlar,profil resmindeki EFEANITI,nı bulma çalışmalarımız.sadece EFE'nin bulunmasıyla sonuçlanmıştır, bana göre o EFE ANITIYLA bir bütündü. Hangi zihniyet onu yok etti bilemiyoruz, EFE fen işlerinin deposunda eşim SUAT TEMİZKALAY'ın araştırmaları sonucunda bulunmuştur....ANIT hakkında bilgisi olanlar umarız çıkar...Şimdiden teşekkürler...

=================

Ethem Mitroviçe

o halde berrin abla belediye fen işlerinin deposu içinde ise el birliği ile sarayköyde bulunanlar yazılı bir dilekçe ile bulunmayanlar ise burada yayınlayacağımız belediyenin mail adresine konu ile ilgili mail atsınlar... olmazmı

=================

Ethem Mitroviçeinfo@saraykoy.bel.tr saraykoy@saraykoy.bel.tr

işte abla belediyeye ait iki adet mail adresi buraya mail yağdıralım bakalım bir sonuç çıkacakmı...

=================

Berrin Saraç Temizkalay
ben ayrıntıları Suat ağbinden öğreneyim,ona göre bir yol izleriz...ilgine teşekkürler...

=================

Ethem Mitroviçe

tamam berrin abla umarım eski değerlerimize sahip oluruz tekrar

=================

İbrahim Helvacı

Berrin ve Suat kardeşlerimize çok teşekkürler. İnşaallah anıtın parçaları da bulunur da Ege Bölgesinin İLK efe heykeli ve anıtı tüm görkemiyle eski yerini alır…
Anıtın parçalarının en azından bir kısmı bulunursa, bir sanatçının yapacağı röleve projesi sonucunda orijinal anıt olmasa da, ona çok benzeyen bir anıt yapılabilir. Bu sanatçı halen Sarayköy’de yaşıyor; hepimizin tanıdığı sevgili ORHAN GÜLER!
Belediye Başkanımız Sayın ORHAN KARAKÖSE’nin sağlayacağı malzeme ve işçilikle de Sarayköy Efe’sine ve Anıt’ına kavuşacaktır!

=================

Can Peker

Berrin hanıma ve eşi Suat beye çabaları için asıl bizler teşekkür ederiz..

=================

İbrahim Helvacı
Yunan işgaline karşı koymak üzere 24 Mayıs 1919’da Müftü Ahmet Şükrü Efendi önderliğinde toplanarak milli mücadele andı içen Sarayköylü atalarımız-dedelerimiz anısına dikilmiş olan bu anıt 1950’li yıllarda yerinde yoktu. Kimbilir hangi tarihte kimler tarafından dikildi ve kimbilir ne zaman ve niçin yerinden kaldırıldı? Bari bu fotoğrafla avunalım…
Anıtın üstünde şöyle yazıyor:
“ MİLLİ KUVVELER İLK SAVAŞ KARARINI BU ALANDA VERDİ
24 MAYIS 1335 (1919) “
Bugünlerimizi borçlu olduğumuz atalarımızın hepsine saygı ve rahmet...

=================

İbrahim Helvacı
Bu toplantının Belediyenin karşısındaki meydanda yapıldığı biliniyor. Bu bilgiye dayanarak fotoğrafa baktığımda şunları görüyorum:
Bu meydan, şimdiki Atatürk Caddesi ile Cumhuriyet Caddesinin birleştiği alandır. Köşedeki bakkal dükkanı 1950’li yıllarda rahmetli Hüseyin Kısa’ya aitti; yerinde bugün oğlu Güner Kısa’nın tüpgaz dükkanı var. Bakkal dükkanının arkasındaki iki katlı bina ise gene 1950’li yıllarda Kemal Yücel’in (Av Tacettin Yavuz’un kayınpederi) evi idi; şimdi orada Tacettin ağabeyimizin yazıhanesi var.

=================

Enver Zeybek

Anıtın yazılı olduğu taş bulundu,yerini biliyorum sevgilerimle

=================

Orhan Güler

Selamlar İbrahim abi,Anıtı yazılı kitabesini buldum.Herkesin gözü önünde duruyor,Muhtar Tuncayın lokantasının bahçesinde oğlu Gökalp'le görüştüm yıllardır bu bahçede durduğunu söyledi birde fotografını çektim biraz harab olmuş ama yinede Bugünlerimizi borçlu olduğumuz atalarımızın hepsinin anılarına saygı olarak yeniden yapılandırabiliriz.Selam ve hürmetlerimle.

=================

Ayla Tire Unalp

tarih canlaniyor..kolay gelsin:)

=================

Orhan Güler

Envercim çok dikkatlisin,çok teşkkürler..

=================

İbrahim Helvacı

Yürekten teşekkürler Orhan. Şimdi elimizde 24 Mayısın anısını ölümsüzleştiren iki tarihi eser var: Birisi bu kitabe, diğeri de ilk efe heykeli. Bunları bir daha silinmeyecek şekilde Sarayköyün tarihine yerleştirmeliyiz ki gelecek nesiller, şimdi bizler gibi, "ah tarihimiz, vah tarihimiz" demesinler.Bu ikisini ve eski Efe Anıtını birlikte düşünerek bir tasarım yapılabilir mi? Başta Belediye Başkanımız olmak üzere tüm hemşehrilerimizin bu projeye sahip çıkmalarını diliyorum. Zaman, bu projenin hayata geçirilmesi için tüm Sarayköylülerin "ben ne yapabilirim?" deme zamanıdır...
Yeni Asır Gazetesindeki Efe Heykeliyle ilgili habere ilişkin paylaşım:

=================

Atila Girgin
Demokratik duyarlılık bu olsa gerek.
Kırmadan, dökmeden ve ıslarla istemlerinide dile getirmek.
İşte asıl olan bu.
Toplumun tüm kesimlerindeki sahiplenme duygusu ve yetkililerin olumlu değerlendirmeleri harika.
İnşallah bu bir başlangıç olur, devamı gelir ve dilerim güzel şeyler ortaya çıkar.
Sarayköyün güzel insanı herşeyin en güzeline hak ediyor.
Dostluk ve esenlik dileklerimle.

===============

İbrahim Helvacı
Bu konuyu bu noktaya getiren herkese teşekkürler ama Sarayköyün efesine olan borcumuz daha bitmedi. Gene sağa-sola atılmış vaziyette iken Orhan'ın araştırmalarıyla bulunan 24 Mayısla ilgili ilk kitabe ile efemizi yeni bir tasarımla Sarayköy ve bütün Türkiye yeniden görmeli! Sarayköylüler bunu başaracaktır...

===============

Atila Girgin

Sarayköy Sevdalısı ibrahim Helvacı ağabeyimizin İçten duygularına ve " Bu konuyu bu noktaya getiren herkese teşekkürler ama Sarayköyün efesine olan borcumuz daha bitmedi. Gene sağa-sola atılmış vaziyette iken Orhan'ın araştırmalarıyla bulunan 24 Mayısla ilgili ilk kitabe ile efemizi yeni bir tasarımla Sarayköy ve bütün Türkiye yeniden görmeli! Sarayköylüler bunu başaracaktır..." söylemine katılmamak mümkün değil. Aynen destekliyorum.
Görüş ve dileklerine aynen katılıyorum.
Esenlik dileklerimle.
AŞAĞIDAKİ İLETİ ZİNCİRİ; Sevgili Uğur Hörmenin Belediye arşivinden sağlayarak Sevgili Orhan Gülere verdiği ve Sevgili Gülerin bizlerle paylaştığı albümdeki fotoğraflar göz önüne alınarak, Facebook “DÜNYADAKİ SARAYKÖYLÜLER” Gurubu üyelerinin ileti zincirinden oluşturulmuş Sarayköyün yazılı tarihine kaynaklık edebilecek bilgiler olarak görülmektedir.

===============

Atila Girgin
Başta Sevgili güler olmak üzere belgesel nitelikteki bu özgün fotoğraflar için katkısı olan herkese teşekkürler.

===============

Ayla Tire Ünalp

bu nostalji Saraykoy dosyasi cok guzel:)

===============

Orhan Güler

Resim aramaya devam edeceğim Atila beyin dediği gibi Bizleri ve yeni nesile geçmişimize yönelik bilmediğimiz bilgilerle buluşturmaya devam edeceğiz Elele ve birlikte...

===============

Cumhur Sezer

buradan dönecek otobüs şöförlerine not verirdik.

===============

Emin Hayrettin Helvacılar

Teşekkürler Orhancığım teşekkürler.Bizleri çocukluğumuzdaki Sarayköy'ümüzü yaşattığn için...........

===============

Orhan Güler

Emin ağabey bunca yıl sarayköyden ayrı kalmanın birazda duygusallığını yaşıyoruz herhalde.Aynı duyguları atila bey'de Ayla Hanımda yaşıyor.Yaşlanmanında biraz payı var galiba nedersin? Yanlız Ayla Hanım alınmasın dedeyle aramızda,Öyle değilmi emin dede?..::)))

===============

Ayla Tire Ünalp

ne biri bisey mi dedi...kim dede kim nine:))))))
vallahi ben Saraykoy Lisesini bitirdikten sonra universite falan...buraya mastir yapmaya geldim..yani 20 li yaslarda falanim canim...hicte alinmam merak etmeyin Orhan Bey:))))
gercekten ayrilik ozlemleri buyutuyor..
herkesi ve herseyi delice ozluyorsunuz...

===============

Emin Hayrettin Helvacılar

Yok, yok ne münasebet, ben dede olmakla bilakis gurur duyuyorum. Yaşımda az değilki. 63 yaşının içindeyim. Herşeye rağmen bizlerden genç arkadaşilarımızın eski günlerimizi yaşatmaları, bizleri eski günlerimizi göstermeleri, bizleri daha da sağlıklı ve mutlu kılıyor. Hepinize teşekkür ediyor, sevgi ve selamlarımı iletiyorum..........

===============

İbrahim Akaya

DUYGULANMAMAK ELDE DEĞİL ...EMEĞİ GEÇEN HERKESE TEŞEKKÜRLER..ELLERİNİZE SAĞLIK YAAA..

===============

İbrahim Helvacı

Bu fotoğrafın 1970'li yılların başlarında çekildiğini zannediyorum, çünkü fotoğrafta gördüğümüz ve bugün de ayni yerde hizmet vermeye devam eden İş Bankası, 1960’lı yılların sonunda Ada Sinemasının karşısındaki bugünkü Özel İdare Binasının bitişiğinde idi.

Fotoğrafın solunda görünen üst kattaki ev dahil bütün dükkanlar 1950-60’lı yıllarda Mustafa Oktay’ın babası Hüseyin Oktay’a aitti. O zamanların Sarayköyünde Oktay ailesine“Üsencikler” derlerdi. Bugün İş Bankasının olduğu köşede Hüseyin Oktay ve oğullarının yedek parçacı dükkanı vardı. Sonraki yıllarda yedek parçacı dükkanının olduğu köşeyi İş Bankası, diğer dükkanlarla üst kattaki evi de İbrahim Bayrakçı satın aldı. Mülkiyetin el değiştirmesi ile bu fotoğraftaki görüntü ortaya çıktı. Şöyle ki:

Fotoğrafın sol köşesinde Nazmi ve Ünsal İplikçi’ye ait Ünsal Eczanesini, bitişiğinde İlhan Mitroviçe’nin berber dükkanını, sonra da Necati ve Salih Bayrakçı’ların fırınını
görüyoruz; sonra da İş Bankası geliyor. İş Bankasından sonra görülen Atatürk Caddesinin karşı tarafındaki Nihat Güvenir ve babası Ömer Güvenir’e ait iki katlı bina da o yıllarda yeni inşa edilmişti.

Efe Heykelinin sağında gördüğümüz camekanlı dükkan, dedesinin adını taşıyan Durmuş Kasap’ın babası Mehmet Kasap’ın köfteci dükkanıdır. Mehmet amcanın dükkanının girişindeki levhada şöyle yazardı: “Ege Kebapçısı Mehmet Kasap” .
Köfteci dükkanının bitişiğinden başlamak üzere 24 Mayıs Caddesine doğru, Hüseyin Özsoy, Sıtkı Özsoy ve Doğan Özsoy’un işlettiği üç tane kahvehane sıralanırdı.
Özsoy’ların sülale ünvanı nedeniyle Sarayköylüler bu kahvehanelere “Mollavelilerin Kahvesi” diye söylerlerdi.

Burada adını andıklarımdan aramızdan ayrılmış olanlara rahmet, yaşamakta olanlara sağlıklı, uzun ömürler dilerim.

===============

Uğur Duranoğlu
Efelerin efesi,heygidinin efesi!

===============

İbrahim Akaya
ibrahim amca iyi anlatmış..sağolsun....

===============

Emin Hayrettin Helvacılar

Evet aynen öyle. İsimlerle birlikte ne kadar güzel anlatıyorsun. Ben hatırlıyorum ama, en azından isimleri hatırlayamazdım. Ama İbrahim sen söyledikçe o günlerin Sarayköy'ünü ve Sarayköy'lüsünü hemen hatırlıyorum.

===============

Ayla Tire Ünalp

Cok degerli belgeler ve bilgiler....
Ellere ve yureklere saglik..
sevgiler saygilar:)

===============

Ayşegül Karaca Akaya

Birde canlı canlı dinleseniz bu anıları ibrahim abimden, sanki oradaymış gibi sanırsınız kendinizi tek tek tane tane ne kadar güzel anlatır.merakla dinleriz.

===============

İbrahim Helvacı

Ayşegül, seyrek te olsa siz kuzenlerim ve yeğenlerimle biraraya gelip görüştüğümüzde beni dinleme nezakaetini gösteriyorsunuz, çok teşekkürler. "Yaş ilerleyince çeneye vurur" derler ya, işte öyle birşey olsa gerek... Hepinize selam ve sevgilerimi gönderiyorum.

===============

Ayşegül Karaca Akaya

Olurmu öyle şey abi zevkle dinliyoruz.keşke daha çok biraraya gelebilsek.Selam ve sevgiler:))

===============

Ayla Tire Ünalp

Ibrahim Abicigim yemek bahane olacakti bulusmak icin ama simdi yemegin ustune de sizin anlattiklarinizi dinlemek harika bir lezzet olacaga benziyor:)))
bakin bahanelerimiz cogaliyor....

===============

İbrahim Helvacı

Bahaneye ne gerek, hepimiz mutlu oluruz; yalnız benim bir şartım var:
Sevgili anneniz Türkan teyze ile rahmetli babanız Halil amcanın kapı komşuları ve Ayşegül’le benim de dedemiz olan rahmetli Ahmet Karaca gibi yemekten sonra sade Türk kahvesi içeceğiz.:)
İşin özü o değil tabii, ne olduğunu da atalarımız şöyle söylemiş:
- Gönül ne kahve ister, ne kahvehane,
- Gönül sohbet ister, kahve bahane! ::)))... 

===============

Ayşegül Karaca Akaya

Rahmetli babacığım da mutlaka yemeğin üstüne kahve(sade ama mutlaka) içerdi.Amcam da öyleydi. sarayköylülerde gelenek heralde bu bizde hep sade içeriz genlerimizden mi dersin.

===============

Hasan Basri Beken

Bu işlerin artık kolayı var. Özellikle uzaktan gelecekler Sarayköyde olabilecekleri zaman aralığını bu sitenin mimarlarına bildirsinler. Değerli Kaymakamımız ve Belediye işbirliği ile hatıraların anlatıldığı panel, Panayır ( bezirme, otlu ekmek, macun, patlıcan közlemesi, mollivelli turşusu, katmer, tabiiki dibek kahvesi ) düzenlenebilir bunlar kitap ve belgesel hale getirilebilir. Eğer bazıları olayı bir tarafa çekmez yada fırsat verilmez ise güzel bir gün yaşanabilir.