15 Ocak 2022 Cumartesi





Kutsal İsyan’da Aydın ve Yörük Ali Efe / NAİL TOPAL

İkindi vakti Nazilli’nin Türk mahallelerine girerler. Kaldırımlardaki nal şakırtıları, zeybeklerin savaş naraları ve tekbir sesleri, Nazilli halkını şaşırtmıştır. Eline baltasını, nacağını, çiftesini, sopasını alan yığınlarca insanın bir ordu gibi arkasından geldiğini görür...

NAİL TOPAL / ARAŞTIRMACI-YAZAR

Ülkemizin yetiştirdiği büyük yazarlardan biri olan Hasan İzzettin Dinamo’nun Tekin Yayınevi ve Vatan gazetesi kültür hizmetleri yayını olan “Kutsal İsyan” yapıtını, ikinci kez okuyorum. Kurtuluş Savaşı’nın gerçek öyküsünün anlatıldığı bu roman 5 cilttir. Bütün aydınların, yurtseverlerin, bu kitabı okumalarını öneririm. Kitabın 2. cildinde Yörük Ali Efe’yi ve Aydın yöresinde yaptığı hizmetleri anlatan bölümler var. Bu bölümlerden özetler yaparak, Aydınlık okurlarına, o dönemlerde, olup bitenleri anlatmak, okurlarımızın tarih bilincini geliştirmek, onlara katkıda bulunmak istiyorum.

Kitabın 2. cilt, 280 ve 307. sayfalarında “Malkoç (Malgaç) Köprüsü” başlıklı bölümünde, 1919 yılı Haziran ayının 14’ünü 15’ine bağlayan gece, Yörük Ali Efe yanında baş kızanı Mergimeli Ali, öbür kızanları, Binbaşı Hacı Şükrü, Jandarma Yüzbaşısı Nuri, birkaç genç subay, Kıllıoğlu Hüseyin Efe ile efe giysileri içinde, iki kılavuz jandarma eri vardır. Büyük Menderes’e doğru yürürler. Sala binerek, Menderes’in karşısına geçerler. Sessizce demiryoluna giderler. Sultanhisar tren istasyonuna yaklaşırlar. İstasyonda duraklayan çalışır halde, bir tren vardır. Tek tük Yunan askerleri, devriye gezmektedir. Yörük Ali Efe’nin hedefi, Sultanhisar karakolundaki 70 Yunan askeri ve komutanıdır.

Yörük Ali Efe, çoban kılığına girerek, burayı keşif için dolaşmış, gözetlemiş ve baskın planı yapmıştır. Baskının başarılı olması için, gece yapılması düşünülmüş, ancak düşmanın gece daha çok güvenlik önlemi aldığı, gündüz ise daha gevşek davrandığı saptanmıştır. Efe, adamlarını uygun yerlere yerleştirir ve keskin nişancılarıyla, karakolu karşıdan gören incir ağaçlarının arkasına, pusuya yatarlar. Hava aydınlanmaya başlar. Yunan askerleri nöbet değiştirmeye, günlük işlerini yapmak için karakolun önüne çıkmaya başlarlar. Hedefler çoğalır ve yakınlaşır. Planlamaya göre ilk kurşunu Yörük Ali Efe atar. Arkasından keskin nişancılar ve diğerleri, Yunan askerlerine kurşun yağdırırlar. Düşman askerlerini kısa sürede temizlerler. Yörük Ali’nin kızanları ve yanında olan diğer komutan ve askerler, Yunan askerlerinin tümünü öldürürler. Karakolda bulunan tüm silahlar ve cephaneler alınır. Menderes’in karşısında bekleyen sala taşınarak, Yenipazar’da bulunan karargâha götürülür. 57. Fırka (tümen) komutanı Albay Şefik Bey, böyle bir başarı gösterdikleri için başta Yörük Ali Efe, subaylar, efeler ve kızanlarını alınlarından öperek onları kutlar.

NAZİLLİ BASKINI

Kitabın “Yiğitlik Üstüne Yiğitlik” bölümünde, yine Yörük Ali Efe’nin kahramanlığı anlatılır. Yapıtın 349-357. sayfalarında Yörük Ali Efe’nin Nazilli’ye yaptığı baskın anlatılır. 20 Haziran 1919 günü, küçük ve çevik atlar üzerinde 50 zeybek, Yörük Ali Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe, patika bir yoldan Nazilli’ye doğru yola çıkarlar. 4 Haziran 1919 günü, Umurlu, Köşk ve Sultanhisar’ı ele geçiren Yunanlar, Nazilli’yi de işgal ederler. Nazilli eşrafı, Hürriyet ve İtilaf Partililer, yobazlar, yerli Rumlar, işgalcileri karşılamaya çıkarlar. Ellerinde beyaz bayrak, tuz ve ekmek taşımaktadırlar. Bunlar Yunan egemenliğini tanımalarının simgesidir.

Yörük Ali Efe, Albay Şefik Aker’in Çine’de bulunan karargâhına uğramış, Nazilli Jandarma Komutanı Yüzbaşı Nuri Bey’le görüşmüş ve ona Nazilli’yi basmak istediğini belirtmiştir. Yüzbaşı Nuri Bey, modern bir taburla işgal edilmiş bir yerin, elli atlı zeybekle kurtarılamayacağını söylemişse de Yörük Ali Efe’yi bu düşüncesinden caydıramamıştı. Yörük Ali Efe, bir şeye karar verince bunu mutlaka uygulayan bir kişidir. Düşmana yeni bir Malkoç (Malgaç) baskını yaparak onları cezalandırmak amacındadır.

Yörük Ali Efe ile birlikte olan Kıllıoğlu Hüseyin Efe, yurtsever bir kişi olmasına karşın, paraya, zenginliğe düşkün bencil bir kişidir. Nazilli’nin zengin Rumlarını soymayı düşünür. Fikrini Yörük Ali Efe’ye açınca, Yörük Ali Efe onu tersler. Efeliğin kanununda hırsızlık olmadığını sert bir dille ona söyler ve onu uyarır. Onların görevi yurdu işgal eden, silahlı düşman Yunanla dövüşmektir.

İkindi vakti Nazilli’nin Türk mahallelerine girerler. Kaldırımlardaki nal şakırtıları, zeybeklerin savaş naraları ve tekbir sesleri, Nazilli halkını şaşırtmıştır. Yörük Ali Efe ve kızanları, Nazilli Rum mahallesine doğru giderken Yörük Ali Efe, “Vurun kızanlar, vurun kahpenin döllerine!” diye haykırır. “Bir kez arkasına bakınca çok şaşırır. Eline baltasını, nacağını, çiftesini, sopasını alan yığınlarca insanın bir ordu gibi arkasından geldiğini görür. Yunan karargâhına doğru bir çığ gibi büyüyerek ilerleyen Türk halkı, öncüleri olan efelere yetiştiğinde, kurşunlar çoktan atılmaya başlanmıştır. Birkaç gündür Aydın’a çekilmek için fırsat kollayan Yunan taburu, on iki bin kişilik Türk milis kuvvetinin baskınına uğrayacağını sanarak hızla çekilme emrini almış ve örtü olarak efeleri şaşırtma amaçlı birkaç kurşun attıktan sonra Atça yoluna dökülmüşlerdir.”

“Yörük Ali Efe, Yüzbaşı Fethi Bey, Kıllıoğlu Hüseyin Efe ve öbür savaşçılar, çıt çıkmayan Rum mahallesinden geçerek, Yunan karargâhına girdiler. Ortada dolaşan kedi ve köpeklerden başka hiçbir şey görülmüyordu. Bütün suçlu Rumlar da taburla birlikte sıvışmıştı.”

ALBAY ŞEFİK AKER'İN AYDIN'I KUŞATMASI

Kitabın “Dağlarından Yağ Ovalarından Bal Akan Şehri Aydın” bölümünde, 405- 442. sayfalarında, Yunan güçlerinin Aydın’ı işgal edişleri ve Aydın’ın geri alınması anlatılır. Aydın’da bulunan 57. Fırka (tümen) komutanı Albay Şefik Aker, kendisine bağlı 175. Alayı Muğla, Çine, Bağarası, Söke’den gelen gönüllüleri ve askerleri denetler. Ayrıca Yörük Ali Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe zeybekleri, Komiser Hamdi Bey Çetesi, Denizli Yedek Subay Müfrezesi, Yüzbaşı Fehmi Bey komutasındaki Tavaslı Ömer Ağa Müfrezesi, Mesutlulu Mestan Efe Müfrezesi, Teğmen Kadri Bey Müfrezesi, Emekli Yüzbaşı İbrahim Müfrezesi gibi askeri ve milis birliklerini ziyaret eder. Elindeki kuvvetlerle Aydın merkezinde bulunan düşman güçlerini kuşatır.

Albay Şefik Aker, Çanakkale Savaşları’nda da Gazi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte çarpışan ve başarılı olan bir komutandır. 26 Mayıs 1919 günü, Yunan güçleri Aydın’a doğru ilerler. İzmir’den devamlı trenle Aydın’a asker takviyesi yaparlar. Üç alay toplamındadır başlangıçtaki güçleri. Sonradan iki alay daha getirirler. Aydın’ı işgal kararı alırlar. Bu arada İzmir işgali sırasında, burada bulunan 56. Tümenin askerlerini dağıtırlar, silahlarını yağmalarlar ve askerlere gözdağı vererek korkuturlar. Bu başıbozuk askerler, çevrede olumsuz propaganda yaparlar. Bunlar gittikleri yerlerde halkın ve askerin morallerini bozarlar. Ayrıca Aydın’da bulunan Hürriyet ve İtilaf Partisi yanlılarının bozguncu tavırları da 57. Tümen askerlerini olumsuz etkiler. Tümenden firarlar olur. Kaçaklar hem atları, hem de silahları alarak firar ederler. Bunun üzerine 57. Tümen Komutanı Albay Şefik Aker, kaçaklar için vur emri verir. Bu arada şehrin ileri gelenleri, düşmandan zarar görmemek için, yanlarına Belediye Başkanını da alarak düşmanı karşılamak için İncirliova’ya giderler. Yerli Rumlar ve işbirlikçiler evlere Yunan bayrakları asarlar.

Albay Şefik Aker, elinde kalan asker, zeybek grupları ve gönüllülerle Büyük Menderes’in karşısına Çine’ye çekilir. Burada Yörük Ali Efe ve diğer efelerle gönüllülerden oluşan güçlerle hazırlıklar yapar. Albay Şefik Aker ve Binbaşı Hacı Şükrü, Aydın yakınlarına bir müfreze göndererek keşif yaptırır. 28 Haziran sabahı Türk güçleri, Yunan taburuna yaylım ateşi açar ve onlara saldırır. Yörük Ali Efe ve kızanları ile diğer zeybekler düşmana direnir. Bu arada Umurlu’dan Komiser Hamdi Bey ve Molla İbrahim müfrezeleri de yetişerek çatışmaya katılır. Düşmanı iki ateş arasına alan yiğitlerimiz, onları Aydın’a doğru kovalar. Doğudan ve batıdan gelerek düşmana karşı koyan efeler, gönüllü grupları ve askerler, öğleye doğru birleşerek gücümüzü artırırlar. Düşman elindeki tüm güçleri savaşa sokmak zorunda kalır.

Bu çarpışmalar sırasında, askere su ve yiyecek taşıyan kadın, kız, çocuklar ve yaşlıların da Aydın’ın düşmandan geri alınmasında büyük katkıları görülür. Savaşa asker olarak katılan üç Aydınlı kadın da vardır. Bunlar Şerife Ali, Ayşe Aliye ve Mehmet Çavuş takma adlı Ayşe adlı bir kadındır. Akşama kadar düşman Aydın’a doğru kovalanır. Aydın üç yönden kuşatma altına alınır. Yörük Ali Efe, Binbaşı Hacı Şükrü, Yüzbaşı Fikri, Teğmen Zekai, Kıllıoğlu Hüseyin Efe, Dokuzun Mehmet Efe, Yüzbaşı İbrahim, Sarayköy Müfrezesi, Ortakçılı Mehmet Efe, Danişmentli Hacı Ahmet Efe, Yüzbaşı Nuri, bu savaşta öne çıkan adlar arasındadır. Efeler Aydın’a doğru yaklaşmışlardır.

EŞZAMANLI TAARUZLAR

[Bu arada, Yunanların Aydın’a yardım göndermesini engellemek için, Söke’deki Cafer Efe milisleri ile 135. Alay güçleri Germencik ve Balatçık’ta (Ortaklar) bulunan düşman güçlerine saldırmışlardır. (Aynı gün içinde Mahmut Esat Bozkurt Efe ve kızanları, Çamlık (Aziziye) ve Ortaklar’da trenlere patlayıcı maddeyle saldırarak hem epeyce Yunan askeri öldürecek, hem de asker taşıyan trenlerin Aydın’a gitmesini geciktireceklerdir. (Nail Topal’ın notu)]

29 Haziran sabahı Yunan güçleri, bir taraftan İzmir’den getirdikleri askerlerle güçlenince, bir taraftan da top atışlarıyla kenti bombalamaya başlamışlardı. Albay Şefik Aker, Aydın’ın yıkıma uğramaması için, Türk topçu bataryasını kullanmamıştı. Binbaşı Hacı Şükrü’nün ısrarıyla bizim toplarımız da isabetli atışlarıyla düşmana büyük zarar verdirmeye başlar. Yörük Ali Efe, kızanlarıyla Kozdibi adı verilen yerden şehre girer. Yunanlar Türk evlerini yaktığı için, Yörük Ali Efe de Rum mahallesindeki evleri yaktırır. Yunanlar esir aldıkları Türkleri camilere doldurarak yakmışlar, üç önemli caminin minarelerine çıkarttıkları keskin nişancılarla insanlarımızı makineli tüfeklerle tarayıp öldürmüşlerdir. Türkler çocuk ve kadınlara kesinlikle dokunmamışlardır. Yörük Ali Efe, çok keskin bir nişancıdır. Camilerin minarelerinde bulunan keskin nişancıları vurur en önce. Camilerde ölümü bekleyen insanlarımızı da kurtarır.

Savaş, 29 Haziran 1919 akşamına kadar sürer. Yunan ordusu kaçmaya başlar. Yerli Rumlar da kadın, erkek, çoluk çocuk, onların ardından kaçmaya başladılar. 29 Haziran gecesi, Albay Şefik Aker ve Binbaşı Hacı Şükrü Beyler ve askerleri Aydın’a girdiler. Şehri Yunan’a teslim etmek için İncirliova’ya düşmanı karşılamaya giden Belediye Reisi, Peştemalcı Reşat’ı bir tekkede saklı buldular. 30 Haziran güneşi ortaya çıkarken binlerce Türk ve Yunan ölüsü ile dumanları tüten yanmış evler görünüyordu.

* * * * * * * * * * * * * * *  
KAYNAK:
https://www.aydinlik.com.tr/
https://www.aydinlik.com.tr/haber/kutsal-isyan-da-aydin-ve-yoruk-ali-efe-271579-1

12 Ocak 2022 Çarşamba

DENİZLİ’Yİ YANMAKTAN KURTARAN ADAM - ŞEYH TAHİR / Hakkı Hakan Tok


DENİZLİ’Yİ YANMAKTAN KURTARAN ADAM - ŞEYH TAHİR / Hakkı Hakan Tok
“DÜNYADAKİ SARAYKÖYLÜLER” Gurubu, 29 Aralık 2021,

Bu seferki yazı konumuz Sarayköyümüzün milli mücadele yıllarında önemli rol oynayan şahsiyetlerinden olan Şeyh Tahir Efendi olacak. Şeyh Tahir Efendi Sarayköy milli mücadele tarihinin en önemli figürlerinden biridir. Onun da gayretiyle Sarayköy halkı düşmana karşı bir cephe kurmuş, onun sayesinde Denizli şehri Demirci Mehmet Efe tarafından tamamen yakılmaktan kurtulmuştu.

Şeyh Tahir Efendi 1859 yılında Sarayköy'de doğmuştur. Şeyh Tahir Efendi, fazla bir tahsili olmamakla beraber tarikat ehli bir şahıs olarak kültürlü bir insandı. Uzun boylu ve iri yapılıydı. Sözüne güvenilirdi, ikna edici bir kişiliği vardı. Milli Mücadeleye katılan ilk Sarayköylülerdendi. O da Müftü Ahmet Şükrü ve Emin Aslan Tokat gibi bir dönem Sarayköy Heyet-i Milliye’si başkanlığını başarıyla yürütmüştü.

Yunanlıların İzmir'i işgali ve Aydın'a yaklaşmaları üzerine Sarayköy'de oluşturulan cephenin kurulmasında aktif vazife üstlenmişti. Tahir Efendi’nin ismi Milli Mücadelede daha çok Denizli Vakası ile anılmıştır. Demirci Mehmet Efe'nin şehre gelerek 8 Temmuz 1920'de meydana gelen ve eşraftan 68 kişinin katledilmesi ile sonuçlanan katliamının daha fazla boyutlara ulaşması, Şeyh Tahir sayesinde önlenmiştir.

Şeyh Tahir Sarayköy’den de tanıdığı ve muhabbeti olduğu Demirci Mehmet Efe’yi sakinleştirerek, Denizli şehrini yanmaktan kurtarmış ve daha fazla insanın öldürülmesine engel olmuştur. Demirci Efe Milli Mücadele zamanında, Sarayköy'e geldiği dönemlerde Şeyh Tahir Efendi'nin evinde yatar, kalkar ve kendisine hürmet beslerdi. Denizli'yi yanmaktan kurtaran belki de bu hürmet duygusudur.

Şeyh Tahir, soyadı kanunuyla birlikte Gürler soyadını almıştır. Tahir Gürler, yani Şeyh Tahir Efendi aynı sene, yani 1934 yılında vefat etmiştir. Kabri Sarayköy Mezarlığı’ndadır. Mezarlığın Babadağ yolunun üzerinde olan girişine pek yakındır. Aslında Şeyh Tahir Efendi benim akrabamdır. Anneannemin dedesidir. Halen çok sayıda Gürler torunları olarak tanımlayacağımız kişiler Sarayköy, Denizli, İzmir ve daha pek çok şehirde yaşamlarını sürdürmektedirler.

Ben bu konuyu biraz pekiştirmek için Şeyh Tahir’in torununun kızı olan ve şu anda İzmir’de yaşayan Ayşe Karaşahin ile bir görüşme yaptım. Ayşe Karaşahin ve annem Candan Tok kardeş torunlarıdır. Ayşe abla Şeyh Tahir’den bahsederken, babasının dedesi olmasına rağmen hep ‘’dedem’’ diye hitap etti. Ben sordum, Şeyh Tahir’in torunlarından Ayşe Karaşahin cevapladı. İşte soru ve cevaplar..

HAKKI HAKAN TOK: Şeyh Tahir Efendi’nin aile kökleri aslen nereye dayanıyor acaba?

AYŞE KARAŞAHİN: Bildiğim kadarıyla Konya’dan gelmişler. Karamanoğullarından kökleri. Bir sebeple Sarayköy’e yerleşerek çiftçilik yapmaya başlıyorlar. Dedem Nakşıbendiymiş. Aşırı dindar değil ama dini konularda oldukça bilgili biriymiş. İleri görüşlü, kültürlü, çağdaş düşünceliymiş. Çok da kitap okurmuş. Okuduğu kitaplardan bazıları bir ara bizdeydi ama ne yazık ki şu anda nerede bilmiyorum. Dedem Sarayköylülerin sık sık akıl danıştığı bir bilgeymiş. Konya’dan da pek kopamamış. Her sene Konya’da yapılan Mevlana törenlerine mutlaka gider ve gitmişken orada kalan akrabalarını da ziyaret edermiş. Bazen aylarca Konya’da kaldığı da olurmuş.

HHT: Peki biraz aile içine girersek, eşi ve çocukları kimlerdir?

AK: Şeyh Tahir dedem Pembe nine ile evlenmiş. Bu evlilikten beş çocukları dünyaya gelmiş. Sırasıyla Ayşe, Dudu, Hüsniye, Mehmet Ali ve Hamdi. Ayşe ninem Tahsildar Mehmet ile, Dudu ninem İsmail ile, Hüsniye ninem Mehmet ile, Hamdi dedem Pembe ile evlenmiş. Dedem Mehmet Ali Gürler ise üç evlilik yapmış. İlk evliliği olan Hasine’den babam Nevzat Gürler ve amcam Aziz Gürler, ikinci eşi Seher’den Ferit ve Vefa Gürler, son evliliği olan Nazire’den ise Seher ve Ümit isimli çocukları olmuş. Sen de Dudu ninemin torununun oğlusun zaten. Artık daha derinlere inmeyelim. Kafalar daha fazla karışmasın. Yalnız şunu da belirteyim. Tahir dedem öldüğü ana kadar doğan tüm çocuklarının ve torunlarının ismini kendisi koymuş. O derece etkili biriymiş yani. Dedem soyadı kanununun çıktığı zaman hemen Gürler soyadını alıyor. Akrabalarımız da bu karara uyarak başka soyadını almayı düşünmüyorlar bile.

HHT: Peki bu sülale Sarayköy’de hangi mahallede yaşamış?

AK: Tahir dedem ölesiye kadar Bala Mahallesi’nde Hükümet Camisi’nin bir arka sokağındaki evde oturmuş. Ben de zaten o evde 1952 yılında dünyaya geldim. Pek çok akrabam da orada doğdu ve büyüdü. Orada çok anılarımız vardı. İki katlı ve tarih kokan o evi yıllar önce sattık, yerine beş katlı bir bina diktiler. Şimdiki aklım olsaydı o evi sattırmazdım diye zaman zaman düşündüğüm olur. O evi çok seviyordum.

HHT: Peki Tahir dedeniz ile ilgili başka söyleyeceğiniz bilgiler var mı?

AK: Dedemin lakabı şeyh idi ama az önce dediğim gibi koyu dindar biri değildi. Ama şunu da ekleyeyim. Tahir dedemin Sarayköy’de bir dergahı varmış. Geleni gideni hiç eksik olmayan bir dergahmış bu. Zannımca Osmanlı zamanında aktif olan bir dergahtı bu. Çünkü Atatürk bir yasayla dergahları kapatınca buna ilk uyanlardan biri dedem olmuş. Hatta onun da bir hikayesi vardır.

HHT: Yeri gelmişken bunu da anlatır mısınız?

AK: Tabii ki. Bu yasa çıktığında Fevzi Çakmak Paşa bir Denizli ziyaretinde eskiden tanıdığı Seyh Tahir dedemin yanına Sarayköy’e gelerek onu ziyaret ediyor. Dergahı kapatmasını rica ediyor. Dedem de bu sözü ikiletmeden hemen dergahını kapatıyor. Zaten demiştim ya ileri görüşlü biriydi babam. Yolunu Atatürk yoluna doğru çevirmişti. Hatta Fevzi Çakmak o gece dedemin evinde misafir olarak ağırlanıyor. Fevzi Çakmak aynı zamanda Demirci Mehmet vakasındaki cesaretinden ve faydalarından dolayı babama minnetlerini sunuyor. Demirci vakasını zaten biliyorsun. Dedemin sayesinde belki de Denizli’nin yakılması önlenmişti. Ama esas önemli olan konuyu atlamayalım. Dedem ve Atatürk’ün buluşması. Tahir dedem Atatürk’ün Denizli’ye geldiğinde yanına gidiyor, kısa bir görüşme yapıyorlar ve bir de birlikte fotoğraf çekiliyorlar ama maalesef o fotoğraf elden ele gezerken kaybolup gidiyor. Bu da beni üzen bir olaydır.

HHT: Başka anınız var mı dedenizle ilgili?

AK: Dedim ya dedem ileri görüşlü bir şeyhdi. Şapka devriminde Sarayköy’de şapkayı ilk takan kişi dedemmiş. Çocuklarına ve akrabalarına da şapka taktırmış hemen. Bununla da gurur duyuyoruz. Hatta Sarayköy’den bazı kişiler şapka takan dedeme ‘’Cavur’’ demişler. Ama dedem doğru bildiği yoldan şaşmamış. Bir de ben küçükken her 24 Mayıs töreninde belediye yetkilileri bizim eve gelip dedemin büyük boy bir fotoğrafını alırlar ve törendeki resmi geçitte bu fotoğrafı en önlerde bütün halkın önünden geçirirlerdi. Biz de bütün sülale en şık giysilerimizi giyinip bu törenlere katılır; sevinçle, gururla alkışlayarak hazır bulunurduk. Güzel günlerdi. Zamanla bu gelenek de unutulup gitti.

HHT: Evet, dedeniz gerçekten gurur duyacağınız bir hayatı yaşamış. Nur içinde yatsın. Size de çok teşekkürler Ayşe abla. Eski günleri biraz aktardık. Sağolun..

AK: Çok rica ederim. Böyle bir çalışmayla dedemi tekrar anmaktan mutlu oldum. Esas ben teşekkür ederim. Aile büyüklerimizi hatırladığınız için. Selamlar..
* * * * * * * * * *
Kaynak: Hakkı Hakan TOK, - Facebook “DÜNYADAKİ SARAYKÖYLÜLER” Gurubu, 29 Aralık 2021,